12 Mart 2013 Salı

SÖYLE BABAM RAHAT MISIN!!

Aşağıdaki hikaye, gerçek hayat hikayesinden esinlenerek, baba ve oğluna ithafen yazılmıştır.



Neden çevremde ki onca kalabalığa rağmen, bitip tükenmek bilmeyen yalnızlığım. Herkes var gibi, alıştığım herkes. Peki isyanım neye, neden kalabalıktan kaçıp bu odaya saklanıyorum, çocukluğumdan hatıra bir kokuyu ciğerlerime çekiyorum ve bu küçük legolarımı elime alıp o KÜÇÜK EVİ tekrar tekrar yapıyorum. Neden saklanıyorum, neye sığınıyorum. Kaçtığım şeyle, geldiğim yer hep aynı aslında.

Söylemek istemediğim her şey kafamda, 13 yıldır dilimin ucunda anlatmaktan korktuğum her şey. Anlatsam belki rahatlayacağım, belki daha da çıldıracağım, belki dilimden çıkanlar daha da yakacak yüreğimi, belki buz olup tampon yapacaklar kalp ağrıma. Biliyorum aslında küçük ev, "Ben yıllar kadar yorgun bir mazi taşıyorum, kamburumda" bunu değiştirmek imkansız biliyorum.

Bu eve dönmek çok zor benim için, kaçtığım her şey burada. Sakladığımı sandığım her şey. "Olay gecesi eve döndüğümde her yerde ağlayan, kuran okuyan insanlar. Oysa ben sadece kardeşimin kokusunu hatırlamak istiyorum. Onu öpmeden uyumadığım geceleri."

"O gece de diğer geceler gibi koklayarak öptüm onu ve kokusunu içime çektim, o kokuyu hiç unutamadım. Belki o yüzdendir, kız çocuklarını çok sevişim. O koku unutturdu bana acımı. Daha çok erken biliyorum ama bir kızım olsun istiyorum küçük ev. Canım her yandığında onun kokusunu içime çekip unutmak istiyorum, her şeyi. Sadece bunun için evlenmek istiyorum, bir kadınla.

Biliyorum hiç bir kadın annem kadar güçlü olmayacak, küçük kaprisleri olacak. Yorulduğumu ya da geçmişimin yüklerini anlamayacak ve her küçük kaprisiyle, hayatı daha da anlamsızlaştıracak. Annem iki çocuğuyla ani gelen ölümle tanıştı. Kardeşim daha dört yaşındaydı. Babamı hatırlayamayacağı, daha hafızasına yer edemediği yaşta ama annem ayakta kaldı dimdik, bizi bu günlere getirdi. Göz yaşlarını içine akıttı.

Toprak meselesinden, şu an evimizin üzerine kurulduğu arazi yüzünden. Bahçedeki meyve ağaçları yüzünden, annemin o ağaçlardan koparıp, ağzıma sokmaya çalıştığında, kusma hissi yaratan o meyveler yüzünden kaybettim ben babamı. Dedem, ben ve babam. Üçümüz tarladaydık, dedem o üzerinde olduğumuz, ayaklarımızın bastığı lanet olası tarla yüzünden elindeki tüfeği babama doğrulttu. Nefesim kesildi o an, "biliyorum sadece korkutmak istiyordu" ama yapmamalıydı. Olduğum yere mıhlanıp kalmıştım, ne bir adım öne, ne de bir adım geri gidebiliyordum. Ve o lanet tüfek ateş aldı, kurşunu gördüm, babamın ciğerlerine girişini ve çıkmayışını. Fışkıran kanı gördüm, babamın o koca bedeninin yere yığılışını gördüm. "Ben erkek olduğumda kaybettim onu, 13 yaşındaydım." daha 13 küçük ev. "Babam toprağa, dedem ki artık "dede" demek istemiyorum.O da hapse gitti."

"Hayranlık  duyduğum iki erkek bir anda yok olup gitti hayatımdan. İkisi hayatımda iken kimse kavga edemezdi benimle, sırtım yere gelmezdi. Çok erken büyüdüm ben, hem de ne çok. Ben istemeden büyüttü hayat beni. Ben de babamın yerine geçerek yetiştim, evin babası oldum. Hayatımda değer verdiğim iki erkeği gözlerimin önünde aynı anda kaybettim" küçük ev.

Annem ve babam birbirine nasıl aşıktı. Annem kahroldu, o adam hapse gitti. Bize annem baktı, dayılarım, bir de o adam, hapisten çıktıktan sonra o baktı. "Hayat devam ediyor be, yaraları sarıyorsun mecburen." Değil mi küçük ev, cevap versene, bacan tütüyor değil mi??? Mutluluk var, unutmak var değil mi küçük ev...

Şimdi duyuyor musun, kapıdan çıktım ve ayaklarım yine buraya getirdi beni. Biliyor musun; paradan varlıktan nefret ediyorum, bunun için kaybettim seni. Çok özlüyorum be babam seni. "Hadi aslan oğlum şöyle bir dolaşalım" deyip, elini omzuma atışını, hatalarım için beni azarlayıp, arkasından başımı ellerinin arasına alıp, alnımdan öpüşünü. Anneme o aşkla bakan gözlerini, onun sana getirdiği akşam kahvesinden hemen sonra koklaya koklaya ellerini öpüşünü, kız kardeşimi dizlerine oturttuğun her an, bana göz kırpışını, özledim be babam.

Nasılsın, rahatta mısın, son nefesini verirken gözlerin açıktı babam. Şimdi kapayabildin mi gözlerini?? Bak o legoların hakkını verdim, mimar oldum. Hep bu anın hayalini kurdum, sana gelip bunu söyleyebilmenin hayalini. Doğum günümde aldığın o son hediyenin, legoların hakkını vereceğim günün hayalini kurdum be BABAM. Hatırlar mısın, bana onları verirken söylediğin cümleyi. Ben hatırlıyorum babam, dün gibi. Sevgi akan gözlerinle bana baktın ve "Lego yaratıcılığını geliştirir, bunu yaparken hayaller kur, peşinden gideceğin hayallerini" demiştim. Ben bacası tüten evleri hayal ettim babam, içinde mutlu aileleri ve tam da dediğini yaptım. Hayallerimin peşinden gittim. Hah birde unutmadan babam, kız kardeşim tıbbı kazandı. Annemi de aldık İstanbul'a, seni çok özlüyoruz babam ama kapat gözlerini artık, herkes iyi ben üzerime düşeni yaptım seni utandırmadım babam. İyi de kazanıyorum.

Bir de şu kanlı topraklar; onu da kadın sığınma evlerine bağışladık babam. Satıp tüm parayı, oraya verdik. En azından benzer şeyler yaşayan aileleri bir nebze güldürürüz dedik babam.

Şimdi kapat gözlerini, sen rahat uyu. Biz iyiyiz be babam..

pehito

4 yorum:

  1. hayat işte... herkesin bir hikayesi var, ama acı ama tatlı.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sevgili Fethi;

      Öyle, bazen kendimizi yalnız hissediyoruz ya da en kötüsünü biz yaşıyoruz gibi.. Bilelim ki yalnız değiliz...

      Sil
  2. Nasıl bir iç konuşmadır bu :( çok üzüldüm ve içinde bir gerçeklik payı olması çok etkileyici. :( kim bilir daha ne hayatlar var,herkeste ayrı bir hikaye...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sevgili Olur Gider;

      İlk öğrendiğimde iki gün kendime gelemedim, öyleki biz ne hayatların yanından gözümüz kapalı geçiyoruz. Bazen denk gelip haberdar oluyoruz, bazen de sessiz sedasız geçip gidiyoruz, birbirimize değmeden..

      Sil