20 Temmuz 2014 Pazar

AĞAÇ DEDİĞİN NE Kİ!



Ruhumu esir alan bedenim bırak onu aldığın yere. Bedensel zevklerine esir etme. Yeter artık, senin hayat dediğin şeyden çok farklı benim gördüklerim. Orgazm olmak, yemek yemek, içmek değil ki sadece hayat. Her zevk diye peşinden gittiğinden çok farklı benim istediklerim ve senin görmezden geldiklerin.

Bir araziye bakıp "üzerine ne güzel binalar inşaa edilir, ne de güzel paralar kazanılır" değil benim gördüklerim. Denesene bu gün, uzat elini boşluğa sonra uzan ruhuna dokun ilk kez, o da olmadı bir kez. Uzat elini, hadi dene be adam

&.

Ah neler geçiyor içimden bu gece böyle. Gece gece oturmuş, ne saçma şeylerin mücadelesini veriyorum. Hem de kiminle. Ben ki toplantılarda en kurt adamların altından girip üzerinden çıkan ben, ben ki olmazları olduran ben, ben işte. Peki nedir bana musallat olan bu iç ses. Vicdan mı bu, ne ki? İki kişi miyim ben? Annemi babamı duymayan, "çıkarım varsa onları bile tanımam" diyen benim iç sesim mi, bu duyduğum.

Ne istiyorum ki ben, ne istiyorsun ruhum bedenimden? Yıllarca anlaşıp gitmedik mi, gelmişim 50 yaşıma neler oluyor? Ayak mezara yaklaşınca mı başlıyor böyle sorgular, neyin nesi?

&

Sus be adam, sus! Bir kez olsun dinle içinden geçenleri. Bak haklısın şu ormanı yakar imara açtırırsan, üç beş gecekonduyu içinde oturanların tepesine yıkarsan çok kazanırsın hem de çok. Ama bir daha; arkana ormanı, karşına denizi alıp bu bankta oturamaz, kendine kalamazsın. Kötü değil ki kendine kalmak, içinden çıkarmak insan yanını hiç kötü değil. Sen izin verdikçe yayılırım içine, büyürüm. Bedenini sarar sarmalar "şimdi içime bir huzur doğdu" dediğin anı veririm sana. Dur be adam, bir bırak kendini. Farkında değil misin? Yirmi yıldır ilk kez hareket etti dudakların kulaklarına doğru. Hadi bırak kendini.

Önce sen nefes al, sonra ağaçlar alsın. Ormanın içinde yaşayan canlılar ve burada yürüyüşe çıkan insanlar soluklansın. Hadi bir kez para değil, insanlık kazansın! Ormanlar yok olmasın! Ağaçlar yağmuru çağırsın!

Sevgilerimle
pehito

14 Temmuz 2014 Pazartesi

SABAHA VARIR MI BU GÜNLER!


Ayrıla ayrıla ayrıntılara gizlenmiş hayat. Okyanusun dibinde yaşayan bir mercanın harelerine mesela. Her bir harenin içine bugün 365 gün, bundan 3.5 milyon yıl öncesine ait bir fosil mercanın haresine 410 gün gizlenmiş. Eskiden daha hızlı dönermiş Dünya. Bir gün 21 saatmiş, Sonra kaçırmış Ay'ı kendinden, yavaşlamış ve bizim 24 saate sığdıramıyorum dediğimiz zamana ulaşmış. Bütün bunları görebilen gerçeğe biraz daha yaklaşmış, göremeyen ise kendine anlatılanlara inanıp, yavaşlayan zamanın bile gerisinde kalmış.

Ayrıntılar diyorduk, biriyle çok yakın olduğunda daha çok kaçırırsın ayrıntıları. Uzakken daha çok merak eder, daha ve dahasını öğrenmek istersin. Yanındayken ise, bir gün beyaz, bir gün siyah elbisesiyle gezendir o sadece. Belki de sadece bir elbise. Değişmiyordur sana göre ve hep aynıdır. Duyguları yoktur artık ve belki senin de duyguların yoktur. Saçı kısalmıştır fark etmezsin. Yaptıklarına değer vermezsin, zaman ayırıp dinlemezsin çünkü biliyorsun ya o bir elbise ve hep senin elinde.

Halbuki ayrıntılarda gizlidir hayat. Ve sen keşfettikçe hem mutlu olur, hem de mutlu edersin. Ama alışmışsın ya bir kere var olan rutine değiştirmek niye?

Öyleyse rutininiz de kolay gele...
sevgilerimle
pehito

13 Temmuz 2014 Pazar

NERDEN BAKIYORDUK HAYATA


Her biri diğerini kıskandıracak kadar kararlı adımlarla yürüyorum. Yolum uzun ve bakmam, bakamam arkama. Hava en az 30 derece peki bu kaşmir hırkanın ne işi var üzerimde ve neden üşüyorum? Sadece yürüyorum bu gece. Geçmişten getirdiğim ne varsa bırakıp ardımda, yürüyorum. Biliyorum dönmem geriye ya da ne diyordum "dönemem" geriye.

Şimdi nereden çıktı bu sağanak yağmur, durdum. Üzerimde ağırlaşan hırkamı çıkarıyorum ve bırakıyorum yere. Öpüyorum geceyi, elimi uzatıyorum o da beni temizleyen yağmur damlalarını seriyor üzerime. Dönüyorum kendi çevremde, dönüyorum dönüyorum. Etrafımdan geçenler bakıyorlar ama görmezden geliyorum.

"Bu hayat benim" diyorum önce içimden, sonra yüksek sesle. Daha çok dikkat çeker oluyorum ama aldanmıyorum gelip geçenlere. "Heeeeyy izninizle" demiyorum bu kez, "hayat benim, bu hayat benim!" Ve tekrar yürüyüp gidiyorum. Temmuz sıcağında yağan yağmur yapıştırıyor elbisemi bedenime. Biliyorum tüm hatlarım, bedenimin her bir kıvrımı hiç göze gelmedikleri kadar gözler önünde ama hayat benim ve bu beden de. Umursamıyorum ilk kez nasıl görünüyorum diye.

Taksim Nevizade'nin ışıklı tabelasına aldanıyorum. Herkeste olduğu gibi beni de cezbediyor parlak şeyler, yanıp sönen ışıklar, biraz kırmızı, biraz mavi. Peki ben bu muyum ki? Parlak şeylere aldanan mıyım ben de! Eğer ben olacaksam bu gece; seçmeliyim yolum neredeyse. Çıplak omuzlarımı dönüp, elbisemin düşen ip askısını kaldırıyorum ve bedenimi kontrol etmeyi bırakıp yürüyorum. Önce hızlı hızlı sonra yavaş yavaş ama kararlı adımlarımla gecede.

Kırmızı tramvay geçiyor yanımdan. On yıldır bu şehirde yaşıyorum ve her geçişinde "keşke" diyorum. "keşke içinde olabilsem ben de" Peki neydi alıkoyan beni bu geçen on senede. Çok mu meşguldüm, çok mu zamansız. Çok muydum bir yerlerde? Peki öyleyse şimdi neden azım bu kadar? Neden mavi kot bir elbiseyle hastalığıma inat al olmuş yanaklarım ve kiraz olmuş dudaklarımla el sallayamadım beni sevdiğine inandığım her hangi birine?

Neden almadım yanıma birini, neden kabul etmedim? Neden "seni seviyorum" dediklerinde dönüp gittim? Neden bu kadar "neden" biriktirdim? Biliyorduk ya öleceğimizi, biliyorduk ya bir son oluğunu, biliyorduk ya vakitsiz olacaktı ve hiçbir zaman hazır olmayacaktık gidişlere. Öyleyse neden koştuk, neye koştuk bu kadar? Unutulmaz olmak isterken hep unutulacak işlere dahil olduk. Neden?

Ağzıma alkol sürmedim ya ben, bu gece başka diye, rakının suyuna karışıp ak oldum hem de apak bu gece. İçimde kalmasın hiçbir şey diye. "Hey! barmen. Rakıdan sonra ne var bana verebileceğin, şöyle sert bir içki" diyemeden ayaklarım ataletinden kurtulup yürüdü, yürüdü gecede ve işte Cezayir Sokak'tayım. Dokunarak geçiyorum duvarlara, öper gibi, sever gibi. Alıp yanıma onları da götürebilecekmişim gibi. Sadece gibi gibi.

İstemez miyim gerçek olsun. Alayım onları da yanıma bana yoldaş olsun ama kalıp burada başka gözlere değecek, bazen aşıklara, bazen tartışmalara, bazen de benim gibi bir kaç hafta ömrü kalanlara tek gecelik dost olacak.

Çok yorgunum. Hasta bir kadın gibi ama en çok geçen zamanda benden kalamayanlara yorgunum.

Öyleyse uyandım
pehito

12 Temmuz 2014 Cumartesi

SİYAHA DAİR


Biliyor musun?
Sana bakmak yıldızlara bakmak gibi.
Hem yakın
Hem uzak.
Of...
Kalabalık oldu buralar.
Oysa benim istediğim;
Bir sensin
Bir de gecenin koynunda ki yıldızlar.

pehito

OLMAZ MI?


Biraz bende kal!
Bir bardak demli çay iç.
Her zaman ki gibi yarım şeker katıp.
Hadi gitme!
Sen biraz bende kal.

pehito

11 Temmuz 2014 Cuma

ÇELLO


İçime dönmüş bakıyor, bakarken yürüyor, yürürken düşünüyorum. Ne zaman birkaç işi bir arada yapsam elime yüzüme bulaştırırım, bu gece de aynısı oluyor.. Her biri birbirine karışıyor, biri bir yanımdan diğeri diğer yanımdan çekiyor. Öyle ki, rüzgarda savrulan kuru bir yaprak gibi, ne gideceğim yol belli ne de döneceğim.

Ve bir şey tutup, tarifsiz bir sıcaklıkla sarıyor bedenimi. Bu bir çello ve ona eşlik eden hafif gitar sesi. Çellonun başında; arkası kısacık önleri aksine uzun kesilmiş siyah saçlı bir kadın. Saçları çellonun nota değmeyen tellerine dökülmüş hafif rüzgarla sallanıyor. Herkes gelip geçerken önlerinden ben takılıp kalıyorum o anda. Deniz çıkıyor karşıma ve sahilde yanan ışıkların gece denize bıraktıkları rengarenk izdüşümleri.

İçim boşalmış gibi hissediyorum, bir uçan balon gibi yükseliyorum göğe. Gözlerim kapalı ama öncesinde fotoğrafladığım her bir kare kolayca beliriyor zihnimde. O kıvrımlı dudakları her zamanki gibi kahve kokuyor ve ben kokusunu içime çeke çeke öpüyorum onu. Siyah kirpiklerinin arasından bakan kahverengi gözleri her zamanki gibi gülüyor bana ve koca bedeni, benim ince bedenimi sarıp en güvende hissettiğim anlardan birini daha yaratıyor.

Ve uyandım...

pehito

8 Temmuz 2014 Salı

BEN BENİM, SEN KİMSİN?


Çoğu genç kıza göre biraz farklıydım. Biliyordum, farklılıklarımın farkındaydım. Daha bu özelliğimle bile ayrılmıştım onlardan. Bir de Tanrı'nın bana bahşettiği kötü bir özelliğim vardı. İnsanlara baktığımda onların ta içini görüyordum. Derinliklerini, herkeslerden gizlediklerini bazen dillerine dökülenden tamamen farklı hislerini görüyordum ve giderek önce yaşıtlarımdan sonra büyüdükçe kirlendiğini fark ettiğim yaşlı ruhlara sahip yaşlı insanlardan da uzaklaşıyordum. Kendimi, yarattığım bir dünyanın içine hapis ediyordum.

Televizyondan nefret ediyordum, biliyordum ki o boyalı dünyanın arkası yakınımda ki dünyadan da yalandı. Ve ben hikayeler anlattığını bildiğim kitapların büyülü dünyasıyla o yıllarda tanıştım. Yazlıkta ki kumsala gidip saatlerce kitap okuyor, bazen kitapta ki karakterlerle kavga ediyor, bazen aşık oluyor bazen kavuşuyor, bazen terk edilip bazen de terk ediyordum. Sonra gözümü açıp gerçek dünyaya dönüyor, bir sonra ki okumaya kadar hayallerimi hayal dünyamda kilitli tutuyordum.

Hiç uyanmıyordum, gerçek dünyaya geçtiğimde aşılmaz duvarlarım sayesinde sadece yaşıyor numarası yapıyordum. Yemek yiyor, nefes alıp veriyor, tuvalete gidiyordum ama kimseyle konuşmuyordum. İnsanları duyuyor ama dinlemiyordum. Mümkün olduğunca onlarla karşılaşmamaya çalışıyordum. Derinliklerini, acılarını, yalanlarını, dolanlarını görmemek için onlardan hep uzak kalıyordum. Varmış gibiydim ama aslında hiç olmamıştım.

Giderek büyüyordum, enine büyüyordum, boyuna büyüyordum o kadar. Bir türlü insanlara ait dünyada hayatta kalıp birey olabilecek kadar büyüyemiyordum. "Evet evet, tabi tabilere" büyüyemiyordum. "siz ne derseniz doğrulara, ayy şekerim bugün ne kadar güzelsinlere, hayatımda senin kadar iyi bir insan tanımadımlara" büyüyemiyordum. Düzene ait olamıyordum. Çünkü görüyordum, arkasını görüyordum, zihninden geçenleri, hissettiklerini görüyordum. Ve olmuyordu işte, o kadar bilirken düzene ayak uyduramıyor, aksak adımlarım beni yere seriyordu ve çıkışı kendime kalmakta buluyordum.

Ne mi oldu? di'li geçmiş zamanı al, şimdiki zaman yap ve yeniden oku. Hiçbir şey değişmedi. Ben benim, bendeyim, değişmedim. İnsanlarda değişmedi. Öyleyse oturup, kitap okuyup, biraz daha hayal kurayım.

pehito

BU KADAR HAZIRLIKLI OLMA STOP


Hepimizin bir hayali, bir beklediği, bir tanıdık geleni, bir tanışmaya gittiği vardır muhakkak. Ona uzanan yollarda, önüne çıkabilecek engelleri ortadan kaldırmanın bir yolu, bir yordamı, bunun için çalışmalarımız ve çalışacaklarımız da vardır. Yazılanları okurken bile ne çok ulaşılacak yer/kişi/hedef ve ulaşmak için ne çok düşünce geçti zihninden.

Halbuki ben diyorum ki "Bu kadar hazırlıklı olma, değiştirir hayat fikrini." Bir yerde "dur" der. Önüne engeller koyar ya da yeni güzellikleri serer. Öyleyse ne yapıyoruz şimdide kalıp, anın tadını çıkarıyoruz.

Sevgilerimle
pehito

6 Temmuz 2014 Pazar

DERİN


Gece,
Üşüyor yatağım.
Soğuk,
Aldanmış, aldatılmış.
Küçük bir öpücükle kandırılmış.
Ağlamış, ağlamış...
Sonunu görmeden,
sana koşmuş.
"Belki" demiş,
"Belki sonunda bekliyordur beni"
ama olmamış.
Kapamış gözlerini, 
Güzel rüyalara dalmış.

pehito

KOCAN KADAR KONUŞ


Çoğunuz PUCCA GÜNLÜK'ten haberdarsınızdır. Özel hayatını, erkeklerle ilişkisini, kadınsal hallerini, aile ilişkisini biraz muzip bir dille oldukça ilgi çekici şekilde bloğunda paylaşarak ünleniyor. Şimdilerde sayısını beş olarak bildiğim kitabı çıkmış ve hatırı sayılır şekilde satılmakta. Kitabın Pucca ile ne ilgisi var diyecek olursanız; kitabı okurken aklıma iki şey geldi. Gelen ilk şey Pucca Günlük oldu. İkincini not olarak paylaşacağım. Pucca yaşadıklarını, Şebnem Burcuoğlu kurguladığı hikayesini anlatmış ama bilin ki çok benzerler.

Kitapta ki baş karakter Efsun'un kadınsal hallerini, 30'una geldiğinde çevresinde ki herkes evlenirken yaşadığı "evde kaldın" baskısıyla azıcık kendi olmanın dışına çıkışını okuyorsunuz. Ve Efsun'un o halleri size arada kahkaha attırıyor, arada düşündürüyor. Kimi okuyucuya Gülse Birsel'i anımsattığı oluyormuş. Kitabın ikincisi yoldaymış. Ve sanırım bir filmi yapılacakmış. Birkaç saatte kendinize arkadaş gibi yanınıza alıp okuyabileceğiniz eğlenceli bir kitap.

4/2

NOT: Kitabın ilk birkaç sayfasında kendi yazılarımı ve düşüncelerimi buldum. İlerledikçe deeptone yazılarını okuyor gibi hissettim. Onun gündelik hayattan hikayelerini buldum sanki. deeptone zaten çok kıymetli SADE ve DERİN KİTABInı yayımlattı. Bir de bu tarz bir kitap çıkarabilir diye düşündüm. Ama girişi ben yapayım ;)

keyifli okumalar


KİTAP         KOCAN KADAR KONUŞ
YAZAR        ŞEBNEM BURCUOĞLU
YAYINEVİ  DOĞAN EGMENT YAYINCILIK

KÜRK MANTOLU MADONNA



Sabahattin Ali size bir kadına duyulabilecek aşkı sadece yazmamış, adeta kelimeleriyle sizi bu aşka ortak etmiş. 

Kitabın baş kahramanı Raif Efendi'nin yazmış olduğu anı defteriyle aşkın tarifini okuyorsunuz. Aşkın ancak bu kadar dokunulamaz, bu kadar kıymetli ve bir kadını sevmenin bir erkeğin gözünden anlatılışının imkansız zarifliğini adeta tadacaksınız. Ve her satırda "böyle sevilmeliyim" diyeceksiniz.

Çok ama çok okunası bir kitap. 
4/4

KİTAP              KÜRK MANTOLU MADONNA
YAZAR            SABAHATTİN ALİ
YAYIN EVİ     YAPI KREDİ YAYINLARI