29 Nisan 2014 Salı

MEVSİMLER


Her kahkahanın ardında gizli;
Bir sonbahar bir de kış vardır.
Halbuki senin gördüğün; 
Kahkahalarında kaybolduğun,
Bir ilkbahar, bir de yaz...

pehito

27 Nisan 2014 Pazar

BAHAR HAYAT GİBİ


Nasıl beklediniz baharı bilmiyorum ama geleceği muhtemel her beklenen gibi geldi bahar. Bir sabah kalkıyoruz, yüzümüze doğuyor güneş ısıtıyor bedenimizi, bir sabah kalkıyoruz yağmur düşüyor toprağa, getiriyor hoş kokusunu burnumuza. Bir gün üşüyor, bir gün ısınıyoruz. Biz her hali güzel diyelim de kırmayalım baharı.

Hepimiz ne giyeceğimizi şaşırıyoruz. Kalın olsa terleriz, ince olsa üşürüz. Hep hazırlıklı olmamız gerekiyor baharda. Çözümü de kat kat giyinmekte buluyoruz. Yani en azından ben öyle yapıyorum. Hava ısınmaya başladıkça ilk katı çıkarıyorum. Soğumaya başlarsa tekrar giyiniyorum çıkardıklarımı.

İşte bu sebeptendir "Bahar, hayat gibi" deyişim. Hayata güven duymaya başladıysan; işine, eşine, dostlarına soyunuveriyorsun hiç düşünmeden. Ne isen o oluyorsun, bırakıyorsun kendini. Çırılçıplak koyuyorsun hislerini karşındakine seriyorsun yüreğinden geçenleri. Zaman geçiyor ve bir şeyler ters gidiyor, hemen topluyorsun kendini. Bıraktığın her şeyi geri almaya başlıyorsun, giyiniyorsun çabucak. Giyiniyorsun ki hasta olmayasın. Giyiniyorsun ki yaraların artmasın.

Hoş geldin BAHAR; bakalım ne kadar soyunup ne kadar giyineceğiz seninle. Sen her sabah güneş ol doğ evimize. Ben baharın sıcak yüzünü diliyorum hepimiz için.
:)

sevgiyle kalın
pehito

25 Nisan 2014 Cuma

TEŞEKKÜR EDİYORUM


Eskiden ne çok hikaye yazardım.
Kelimelerimin içi öyle doluydu ki 
Hangisini tutsanız avuçlarınıza akar,
Size yüz yıllık hikayesini anlatırdı her biri.
Bıraksaydınız avucunuzdan sizi takip eder,
"Nereye gidiyorsun, henüz bitmedi" derdi. 

Ben eskiden eskidiğimi düşünüp bıraktım bir eskiciye;
Benden yitenleri, yitip gidenleri.
Bana verdiği üç beş teşekküre aldım, yeni mavileri ve pembeleri.
İndim sahile,
Martılara attım "benim" dediklerimi.
Aldanıp havada kaptılar, benim vazgeçtiklerimi.
İki kanat çırpıp selam ettiler,
Günü geceye emanet edip, onlar da yeni hayatlarına göç ettiler.

Parmaklarım asılı kaldı havada ve
Kulağıma güzel bir şarkı çalındı; 
"Bu şehirde bir kadın var, adı bana özel"
Avuçlarım yıldızları topladı.
Her biri eteklerime dolandı,
Şarkının ritmi hızlandı ve 
Hayatla dansım yeniden başladı.

Teşekkür ediyorum
Siyahın ardından gelen beyaz için.
Teşekkür ediyorum
Var olduğum ve var ettiğin için.
Teşekkür ediyorum hayat, tüm öğretilerin için.
Teşekkür ediyorum
Geri dönülmez olmadığın için.

pehito

21 Nisan 2014 Pazartesi

HANGİSİ OLSUN SEÇ!

Şşşşşt sessiz ol, biraz daha dayan. Tamam hadi çıkabilirsin artık, gittiler. Kimse yok, bak ışıklarda kapandı, dur şurada bir fener olacaktı, tamam işte buldum. Açıyorum, neredeydi düğmesi, hah işte burada, açıldı. Hey ne kadar güzel gözlerin varmış senin, kirpiklerini nerede taktılar, baksana benimkini kısacık yapmışlar. Her zaman seninkine benzer kirpiklerim olsun isterdim, sarı saçlarında oldukça parlak ve canlı. Beni ilk aldıklarında seninkine benzer saçlarım vardı ama küçük kız benimle banyo yapmayı çok seviyor. Ben de onunla suda çok eğleniyorum. Hatta bana; güzel saçlar mı, küçük kızla banyo yapıp suyun içindeyken attığı kahkahalara eşlik etmek mi dersen kesinlikle seçimim küçük kızla banyo yapmak olurdu.

Hadiii konuşsana, insanlar odayı terk ettiklerinde hareket edebilir ve konuşabilirsin. Dene bak, yapabilirsin.

-Şey, şey
-Ne, hadi devam et. Yapabilirsin.
Hey, neden ağlıyorsun. Anlat bana.
-Ta-mam. Küçük kız beni raflarda gördüğünde çok heyecanlandı, annesiyle babasının cebinde ki son parayı beni almaları için harcattı. Yolda, arabada beni hep kucağında taşıdı. Yanağıma o minik dudaklarıyla defalarca öpücük kondurdu. Öyle sıcaktı ki ve elleri, elleri yumuşacıktı ama ama..
-Hadi ama ne oldu. Devam et, ağlama lütfen anlat.
-Eve geldiğimizde annesi beni diğer porselen bebeklerin yanına kaldırdı. Ona kırılabileceğimizi, saçlarımın ve elbiselerimin bozulacağını anlattı. Küçük kız ağladı ama annesi hiç yumuşamadı. Bunu çok pahalı olduğum için mi yaptılar, of anlayamıyorum.
Beni küçük kız istediği için zorla almışlardı. Ben onun arkadaşı olmak istiyorum. Seninki gibi tercihlerim olsun istiyorum. Onunla oynamayı, saçlarımın bozulmasına ve elbiselerimin yırtılmasına tercih etmek istiyorum.
Çok şanslısın, hem de çok!
-Emin misin!
-Evet, sen onun hayatındasın bense değilim ve hiçbir zaman da olamayacağım.
-Bir süreliğine öyleyim.
-Ne demek bir süreliğine?
-Gel sana bir şey göstermek istiyorum.

İki bebek el ele tutuşup, kapıyı açtılar. Karanlık koridor boyunca yürüdüler. Koridoru yarıladıklarında önlerine çıkan merdivenleri popolarının üzerinde zıplayarak indiler. Bir ara porselen bebek parmağını duvara çarptı "ah" dedi kısık bir iniltiyle ama içinde ki merak duygusu acısının önündeydi. Parmağına bakan Barbie bebek "olamaz, çatlamışsın" diye fısıldadı. Porselen bebek omuz silkti. Artık merdivenin en alt basamağındaydılar. Bir basamak daha indikten sonra Barbie bebek, porselen bebekten yardım istedi. "Kalk hadi, senin kolların daha güçlü" merdiven altında ki kapıyı gösterip "aç şu kapıyı" dedi.

Porselen bebek "ko-ko-kor-ku-yo-rum" diye kekeledi. "Neresi ki burası" dedi fısıltıyla. Barbie "açsana bak, göreceksin birazdan nasılsa." Porselen bebek terleyen avuç içlerini pembe çiçekli elbisesine silerek kuruladı, "peki" dedi. "Peki, göreceklerim beni daha mutlu yapacak mı, yoksa istemiyorum bu kapıyı açmayı" Barbie bir adım geriledi, "NEREDEN BİLEYİM1" diye bağırdı. "Ben nereden bileyim, içine giren ruh seni neye çevirdi. Siyah mısın beyaz mı, nasıl bilirim." Porselen bebek "peki, sen biliyor musun göreceklerimizi, bildiğin şeyler seni mutlu ediyor mu?" diye ekledi.

Bir kaç dakika düşündü Barbie, "hayır" derse porselen bebek o kapıyı asla açmazdı. "evet" derse doğruyu söylememiş olacaktı ve bir çırpıda " varlığından haberdar olduklarım beni daha bilge yapıyor" dedi. Porselen bebek bilgeliği düşündü. İyi bir şey olsa gerekti. Alımlı, havalı bir kelimeydi, içinde bilgi vardı kim istemezdi ki bilgeliği. Uzandı karanlıkta ahşap kara kapıya ve açtı kapıyı beyaz porselen parmaklarıyla. İçerisi bulundukları yerden daha karanlıktı, Barbie elindeki fenerin cılız ışığını merdiven altındaki dar odaya doğru uzattı ve pembe bir kutu oldu hemen gözlerine çarpan.

"Aaaa ne kadar güzel bir kutu" deyiverdi porselen bebek bir çırpıda. Barbie iç geçirip "hı-hı, hadi aç" dedi. Porselen bebek heyacanla oturdu kutunun başına, son kez baktı Barbi'ye ve yavaşça açtı pembe kutunun gıcırdayan kapağını. Gördükleri karşısında dehşete kapıldı. Barbie'ye çevirdi kafasını iki bebeğin gözlerinde ki hüzün çarpıştı ve hüzün yanaklarından birer damla yaş olup aktı.

Onlarca Barbie vardı kutunun içinde. Kiminin saçı kesilmiş kısacık, kiminin bacağı kopmuş, kiminin kolu. Kimi rengarenk boyanmış, hepsinin ortak tek yanı her birinin elbisesi çıkarılmış.

"Şimdi, seç bakalım hangisi olmak istersin?" dedi Barbie. Anlık hazlara ortak olan, günün birinde çöpe atılacak Barbie mi yoksa ilk günden değer görüp havalara kaldırılan, sonsuz olacak Porselen Bebek mi?"

pehito
kurgu, hikaye

2 Nisan 2014 Çarşamba

İSTANBUL


Sisli geceyi aydınlatırken gözlerin, ışığını sürüp buluyorum seni.
Hüzün kokan bir rüzgarın esintisiyle içime çekiyorum özleminin kokusunu 
Ve ciğerlerime yapışıtırıp bırakıyorum senli günleri.

Hani Bebek sahilinde, elimi tutup beni hızla kendine çekişini
Ve dudaklarımız değmeden önce birbirine, 
Gözlerimizin değişini.

Seni görmediğim o bir ayda
Eksildiğimi göstermek istercesine kestirdiğim saçlarıma bakıp,
"Çok yabancı geldin bana" deyişini
Ve o an daha ve daha eksilişimi
Çekip yapıştırıyorum içimdeki hüznün denizine
Benden götürdüklerini.

Gidemiyorum 
Anlasana, Senden gidemiyorum,
Anılarımdan,
Gidemiyorum.

Acıtsa da kalıyorum.
Acılara yatıyor, acılara uyanıyorum.
Ben uzandım sana 
Elimi tut diye bekliyorum..

pehito

BİR PSİKİYATRİSTİN GİZLİ DEFTERİ


Dr. Gary Small'un stajyerlik dönemi ile birlikte 30 yıllık psikiyatristlik kariyerinde gördüğü birbirinden farklı, şaşırtıcı bir çok yaşamı konu eden kitabıdır Bir Psikiyatristin Gizli Defteri. 

Kafa üstü çıplak duran kız, Bebek aşkı, Beyin sisi, Küçülen Penis, Sessizliğin tedavisi gibi bir çok ilginç hastalığı gözlemleyip, nasıl teşhis koyduğunu kimi zaman gülerek, kimi zaman dehşetle, çokça merak duyarak okuyacaksınız. Kitapta beni en çok etkileyen bölüm "kitle histerisi" teşhisi oldu. 

Okulda ki gösteriler için hazırlanan bir grup öğrenci provalar sırasında bayılıyorlar. Önce çocukların gıda zehirlenmesi geçirdiği düşünülüyor ancak yapılan tetkikler sonucu, bayılmaya sebep olacak hiçbir fiziksel bulguya rastlanmıyor. Dr. Small konuya burada dahil olup bayılan çocuklar ve aileleriyle konuşuyor. Terapi ve araştırmalarının sonucunda sınıfın en popüler öğrencisi bayıldıktan sonra diğer öğrencilerin karnını tutarak bayıldığını tespit ediyor ve ayrıntılarını kitapta okuyacağınız kitle histerisi teşhisini koyuyor. 

Gerçek yaşam hikayeleri her zaman kurgudan daha dikkat çekicidir. Öyleyse sizleri bu ilgi çekici kitapla baş başa bırakıyorum.

pehito

HADİ!


Ben o mavi kuşun kanatlarındayım,
Hadi!
Sen de gel!

pehito

1 Nisan 2014 Salı

UMUDUN PEŞİNDE


30 Mart'ı 31 Mart'a bağlayan gece, sabaha karşı Umutlarımı başkalarına emanet edip daldığım uykumda; sıcağı, arkasından gelen soğuğu, şarkıları, gülüşleri, göz yaşlarını, bombaları, silahları, en çok siyahı ve arkasından küçücük çocukların bedeninden fışkıran kanları görerek, nefes nefese doğruldum yatağımdan. Neyse ki rüyaydı, zaten rüya olmalıydı. Böyle çirkin şeyler yakışmazdı yaşama, yaşamın içinde Doğurganlık vardı, Aşk vardı, Sevgi vardı, Dostluk ve Kardeşlik vardı.

Hem şimdi mevsimlerden bahardı, ağaçları geline çeviren beyaz çiçekler, hoş kokulu sümbüller, menekşeler, laleler vardı. Peki neyin nesiydi bu kabus. Oh ama neyse ki bir rüyaydı. Siyah bir rüyaydı ama rüyayı bozan kanın kırmızısı da vardı içinde. Demek ki gerçek olamazdı.

Peki ya neydi gerçek? Bize sunulan mıydı, inanmak istediğimiz mi yoksa inandırılmak istediğimiz miydi? Gerçek; sayılar mıydı, yakılan mıydı, soyulan mıydı, kazanılan mı yoksa geri alınmaya çalışılan mıydı! Ne önemi vardı ki, olan olmuştu. Karabasan rüyalarıma çökmüştü. Ve karanlık rüyanın karanlığı, tüm benliğimi ele geçirmiş, beni boğazlıyordu. Adeta nefes alamıyordum. Arkadaşlarıma uzanıp "fazla oksijeni olan var mı, siz de kaldı mı" diye soruyordum, dokunduğumu rüyamın karanlık girdabına çekiyor benimle birlikte nefessiz bırakıyordum. 

Bir yandan da büyüyor, çok büyüyordum. Durdurmaya çalışıyordum ama nafile. Kendi kendime "keşke, dudaklarım çatladı sürdüğüm ruj güzel durmuyor ya da sevgilimden ayrıldım çok mutsuzum kafasında olsam" deyip duruyordum. Durdukça büyüyor, büyüdükçe boğuluyordum. Kulaklarımın duyduğuna inanmamak, gözlerimi muayene ettirmek, zihnimin anlattıklarını yok saymak istiyordum. Neyse işte büyümek kötü bir şeydi ve karanlık rüya bana bunu hatırlatmaktan başka hiçbir işe yaramıyordu. 

Acaba hala uyanmadım mı, uyandıysam neden bu kötü his beni terk etmedi derken saate bakıyorum. Tamam doğru saat ve ben doğru günde, doğru yerdeyim. "Öyleyse ben uyandım ama saati geri kalanlar var onlar uyuyor belki de ve zaman şaşırdı ne yapacağını, o yüzden de hala rüyanın etkisindeyim" diye geçiriyordum içimden. Kendi kendime yetemediğimi anlayıp kalan son nefesimle bir çığlık attım. "Biri beni bu karabasandan kurtarsın" dediğimi hatırlıyorum. "Hala siyah görüyorum ve hala sancılı yüreğim" dediğim bir anda yedek oksijeni olan arkadaşlarım yetişiyorlar yardımıma. 

"Biz de gördük aynı rüyayı, hislerini anlayabiliyoruz" diyorlar, o anda biraz oksijen gidiyor ciğerlerime. Sonra önümde duran siyah adam heykeline takılıyor gözüm UMUT diyor bana ve arkasından pembe rujlu bir biblo kadın, koca koca açıyor gözlerini ve o da UMUT diyor bana. 

Nedir ki gerçek olan? İnandıklarım mı? Peki neye inanıyorum ben; Doğruluğa, Dürüstlüğe, Vicdan sahibi olmaya, Özgürlüğe, Hakka, Hukuka, Adalete. Öyleyse vazgeçmiyorum, koşarak gidiyorum UMUDUN PEŞİNDEN ya Sen?

sevgilerimle
pehito


Ve son olarak bir şey daha söylemek istiyorum. 30 Mart'ı 31 Mart!a bağlayan gece yani seçim gecesi bir kez daha bize gösterdi ki; Yaşadıklarımız her ne olursa olsun umudumuzu hiçbir zaman kaybetmemeliyiz.
Alper Sağlam

O gece benim gibi düşündüğünü anladığımda, nefes almama yardımcı olan isimlerden biri olan arkadaşım; Oscar Favorite'in yazarı Alper Sağlam tarafından kaleme alınmış UMUDUN PEŞİNDE filmi. Belki de hepimizin hayatının bir yerinde bize inanan ve yalnız olmadığımızı hissettiren biri ya da birilerine ihtiyacımız vardır.

Aynı zamanda tesadüfen aynı başlıkla yazacağımızı öğrendiğimizde yazılarımızın sonuna birbirimizin yazılarını ekleyelim diye düşündük.

iyi seyirler..