30 Nisan 2013 Salı

ZEVKLE BİR MİM DAHA


Bloğunu zevkle takip ettiğim, yıldızlarımızı barıştırana kadar akla karayı seçtiğim ama barıştıktan sonra asla kavga etmeyeceklerini bildiğim, mavi beyaz temalı, renk renk hikayelerin, film ve kitap yorumlarının hakkının verildiği bloğun sahibi sevgili deeptone beni mimlemiş. Çok da güzel etmiş :) 

İlk kez içimden oldukça ciddi cevap vermek geldi, umarım sıkılmadan okursunuz. İyi okumalar ;)


1. Eğer düğünün olsaydı, nasıl olacak olurdu?
    Benim ki oldu da bitti maaşallah :) Sade bir kokteyldi :) ve istediğim gibiydi.

2. Yolda giderken sevdiğin idole rastlasaydın ne olurdu?
    Türkan Saylan'dı. Vefat etti biliyorsunuz, Allah rahmet eylesin. Hem tıp dalında hem sosyal anlamda çok başarılı işler yapmış Atatürkçü bir kadındı. Çocuklar için bir şeyler yapmadan ölmek istemiyorum.

3. Bir dizi karakteri olsan hangisi olmak isterdin.
    Eğer animasyonlar da dahil ediliyorsa karakterlere; ben Kayıp Balık Nemo olmak isterdim. Çok sevimli değil miiii :) Ve balıkların hafızası çok kısa süreli. Ne güzel yaşa ve unut :)

4. Hayatın bir senaryo olsaydı ve senaristi sen olsaydın nasıl bir senaryo yazardın.
    Acısı olan herkese dokunup iyileştirmek isterdim. Bu yüzden özel gücü olan bir kadın olmak isterdim, dokunduğu her şeyi güzelleştiren, iyileştiren.

5. Hep yaşamayı merak ettiğin, bir gün bu duyguyu tatmalıyım dediğin bir olay var mı.
    Ölüp, sonra da dirilmek. Gerçekten ne olduğunu bilmek isterdim, bu bir dilek değil sadece merak.

6. Eğer olanaklarını göz önünde bulundurmadan, hiçbir şeyi düşünmeden istediğin mesleği seçecek olsaydın bu ne olurdu.
    Dansa devam etmek isterdim :)

7. Farklı bir nedende dünyaya gelecek olsaydın, kimin görünüşünde olmak isterdin.
    Böyle iyi, çok şükür :)

8. Hayallerine konuk ettiğin prens/prenses nasıl birisi.
    Aşık :), çok aşık :)

9. Giyim tarzın.
    Victoria Beckham, gerçekten seviyorum tarzını ve yakından takip ediyorum. Bir kilo almamak için tatlı ama zararlı her şeyden vazgeçtim. İşte öyle, o tarz. :)

10. Seni en etkileyen dizi veya film sahnesi.
      Yeşil Yol'da, zenci adamın ağzından çıkan sinekler..Aslında sinek miydi onlar emin olamadım şimdi ama siyah kötülüğü temsil eden şeylerdi.

BİTTİİİ :)

Bu kez mimlemediklerimi mimleyeyim dedim :)

MİMLEDİKLERİM

Kahve Tadında
budeliçocuk
kaçıkturuncu
Pınarın Dünyası
Uyuşuk Hayalperest
Hektor
GÜZİN İNCE
cerenika
Bedia Cingöz
devinim
İlknur AKPINAR
Buket

Eveeet sizlerinde güzel yanıtlarını bekliyorum.
Sevgilerimle..

29 Nisan 2013 Pazartesi

ÖZLEMİŞTİM MİMLERİ :)


Merhabalar; Şairin Defteri beni mimlemiş. Tam da ne kadar zamandır mimlenmiyorum derken. Ben de hemen cevaplamak istedim.Kendisini çooook teşekkür ediyorum :) Bu kez soru cevap yapmıyoruz. Çocukluğumuzda oynadığımız oyunları yazıyoruz. Ben de oyunlara bakıp, ilk aklıma geleni yazacağım. Buyurun bakalım :)

Saklambaç
Senden hoşlanıyorum diyemediğim adamdan, canımı yakan arkadaşımdan, hata yaptığımı söyleyemediğim annemden babamdan, kötü düşünürken hakkında iyi konuşamayacağım arkadaşımdan kaçıp içime saklandığım oyun, aslında bunun için değildi değil mi senin bizlere sunuluşun.

İlk öğrendiğim günü de hatırlıyorum; ilk ebe ben. Sayıyorum ona kadar, aklımızın yeteceği kadar uzağa gitmiş arkadaşlarımı sobelemek de sobelenmek de, ne kolay.

Tek Kale
Üzerine takım elbiseleri giymiş, 25 ve üzeri şık kadın ve adamların aynı koltuk için mücadelesi. Hepimiz aynı kaleye gol atmanın, herkese önden bakmanın derdindeyiz şimdi.

Haaa yok o değildi değil mi o; mahalle aralarında oynayacak yer olmadığından daracık alana kurulan tek kaleye gol atmaya çalışan, iki yeni ergen takımın neşe kaynağı :)

Taş Kaydırmaca
Çıkarlarının çakıştığı herkesi yolundan etmek için verilen esaslı mücadele. Altımdan çok taş kaydı arada deprem arada zelzele oluyor sandım ama dimdik ayaktayım :)

İp Atlama
Zıplıyorum şimdi, benden neşelisi yok gibi. Küçükken de çok eğlenceliydi, büyüdüm benim için hiçbir şey değişmedi.

Kör Ebe
Bu benim doğal halim. Burnumun ucundaki mutluluğu göremedim. Ne zaman geçip gitti uzaklara, Yasını tutmak kaldı bana.

Şarkılı Yerden Uzak
Eski şarkılar unutuldukça sen de gittin benden uzaklara. Oyunu hatırlamıyorum :)

İstop
Hiç mi yakalanamaz o top ve hep mi hazırlıksız yakalanılır, adının söylenmesine. İşte o da ben.

Evcilik
Ne çok severdim bu oyunu, sanırım tüm kız çocukları gibi. Bilseydim büyüyünce de oynayacaktık bütün bu oyunları, hepsinden vazgeçer aynada kendimi daha çok izlemeyi tercih ederdim.

Benden bu kadaaaar :)

Mimlediklerim
Unuttuğum arkadaşım varsa özür dilerim :/

Anarşi
Dondurma Delisi
Sonsuz
Abdullah Kara
Bahar
Burcu Bayram
Resimli Günlük
Olur Gider
Tibet'in Annesi
Yola Tek Çıkarım
Zeugma
Tuxedo
Özgür
resimli günlük
Tülay Demirbas
atesinsesi
kahve telvesi
deeptone
StummScreem
Sequin
Fatih Demirkol
safransarı

28 Nisan 2013 Pazar

İÇİME SEN Mİ KAÇTIN?


Bugün tüm renkleri çektim içime, beyaz dantel mini elbisemi giydim üzerime. Nazarlardan korunmak için taktım turkuaz kolyemi, Baştan sona kadar yürüdüm sahilde, çektim denizin kokusunu ciğerlerime, gece girsin diye düşlerime.

Eve getirdim esen yeli, renkleri ve denizi. Girdim yeni aldığım beyaz nevresimli yatağıma. Düşlerimde gördüm renklerimi. Biri beyaz tavşan, diğeri kırmızı gül. Birbirlerine ne kadar yakıştı bu iki renkli figür. Bu gece kalbimde müthiş huzur, sen bunu okurken emin ol, ben huzurlu uykumu uyuyorumdur.

pehito

ATEŞLE DANS


Kitapları çok seviyorum, ikinci el olanları çok daha fazla seviyorum. Aslında biraz obsesiflik var ben de, yani nasıl anlatsam; restaurantlar da yemek yiyemem. Oraya başkaları da oturuyor, başka insanlarda o tabaklardan yemek yiyor diye. Evime biri geldikten hemen sonra, her yeri çamaşır suyuyla dezenfekte ediyorum. Öyle ki kokudan eve giremezsin.

Ama kitaplarda başka hissediyorum. Başka şeyler biriktirmiş insanların ellerine değen kitaplar değsin ellerime istiyorum, başka bedenlerin enerjisini hissetmek istiyorum. Bazen içinden çıkan küçük notlar, kurutulmuş çiçekler ya da önemli görülüp altı çizilen cümlelere dalıp saatlerce hayal kuruyorum, başka hayatlara dair. Düşlüyorum onları belki gerçeğe çok yakın, belki de gerçekten çok uzak; hayallere çok yakın.

Yeter ki dokunayım bir yerinden başka insanlara, karışayım onlara istiyorum. Üç yıl öncesinde ise görmezdim kimseyi, geçip giden birer nesneydi onlar benim için. Ne  duygularını ne karakterlerini hiçbir şeylerini merak etmezdim. Etrafımda zaten sonsuz insan vardı. Gerçekten dostum dediğim, ahbabım dediğim ya da bugün onunla çay içsem ne olur ki vakit geçirmiş oluruz dediğim bir sürü insan.

Üç yıl önce geçirdiğim o iş kazasından sonra bacaklarımı kaybedip, eve kapanana kadar görmüyordum kimseyi. Şimdi dostum dediklerimden bazılarını hiç görmüyorum, ahbap dediklerim değil uğramak aramaz oldu. Sadece çay içebilirim dediklerimden bazıları; düzenli olarak ziyaret ediyor beni. Bilmiyorum insanları tanımak için bu kadar acı bir şey mi yaşamam gerekliydi, bilmiyorum. Ama şu an çevremde kim gerçek, kim değil bunu çok iyi biliyorum. Ve insanlar ne kadar kıymetli, yaşamları ne kadar değerli, hayatımda olanlar benim için ne kadar vazgeçilmez, çok iyi biliyorum.

Bir oda, bir salon evime hapis oldum, dışarıya açılan tek dünyam kitaplarım, bir de bilgisayarım oldu. İnsanlara ulaşabildiğim tek yer ve şimdi buradan ulaştığım insanlar o kadar kıymetli ki benim için. Kimin hayatına dokunuyorsam buradan, benim kıymetlim oluveriyor bir anda.

Şimdi de yeni aldığım bir kitaptan çıkan fatura elimde. Bodrum da bir otele aitmiş. Google'da arama yaptığında adresine, telefonuna kadar her şeyi çıkıyor zaten. 2010 yılına ait bir fatura, bir otelin restaurantında yenilmiş bir akşam yemeği. Saat 20:00 de. Dana pirzola, bir bardak rakı, bir de meze. Bu menü; yemeği yiyen bir kadın olamaz dedirtti bana. Yemek bir kişilikti, yani yalnız bir erkeğin Bodrum'da tek kişilik yemeğiydi.

Neden yalnız acaba, bir kadınla birlikte olamayacak kadar çirkin miydi, ya da bir gay olabilirdi ama o zaman da erkek arkadaşıyla yerdi, ya da bir iş yemeği. Sanmıyorum iş için oradaysa da yanında ona eşlik eden biri olmalıydı. Belki eşinden ya da sevgilisinden ayrıldı kafa dinlemek için tatile çıktı ama o tatil de yalnız çekilmezdi. Nasıl görünüyordu yüzü, neye benziyordu, esmer miydi, yoksa sarışın mı. Nedense esmer olduğunu düşünüyorum yemek seçiminden. Faturanın arkasında oda numarası da kayıtlıydı. Daha ileri gitmem doğru muydu bilmiyorum ama bir şeyler beni oraya doğru itiyordu.

İnternette ki numarayı alıp, oteli aradım. 21 Haziran'da B135'de kimin kaldığını öğrenmek istediğimi söyledim. Yanıt olumsuzdu. Müşteri bilgilerini veremeyeceklerini söylediler. Telefonu kapatıp, geniş duvarı tarçın rengi olan salonuma şöyle bir göz gezdirdim. Daha yaratıcı bir şey bulmam gerekiyordu. Ulaşamadıkça, işler zora girdikçe benim o faturanın sahibine ulaşma isteğim daha da artıyordu. İnternetten polis telsizi sesi indirip kayıt ettim. Arkada konuşan insanların oluğu bir ses kaydı daha indirdim. Artık resepsiyonda ki kızın vereceği yanıtlara karşı da bir önce ki telefon görüşmemden az çok bir fikrim vardı. Kararlı ses tonu karşısında zayıflıyordu ve geri adım atıyordu. Ama iki gün beklemeye karar verdim. Hemen aramam kızı şüphelendirebilirdi.

Önümüzde ki iki günü de her zaman ki gibi kitap okuyarak, internete girerek, iş yerinden alamadığım tazminat yüzünden yaptıramadığım protezlerimi hayal ederek, mecbur olduğum tekerlekli sandalye ve koltuk değneklerimle geçirdim. Ve beklenen gün; Heyecanla telsiz telefonumu elime aldım, iyi ki faturalarımı düzenli yatırmamı sağlayacak sakat maaşımı devletten alabiliyordum. Bunun için bir sürü prosedürle uğramıştım ve kazadan iki yıl sonra maaşa hak kazanmıştım. Bu maaşı alamayan bir çok özürlü olduğunu da prosedürleri hallederken öğrenmiştim. Annesi ve kendisi emes hastası olan, yatalak bir çocuğun 10 yıllık uğraşını öğrendiğimde kendime acıyamadım. Bu ona haksızlık olurdu.

Numaraları, yükselen nabzımın eşliğinde çevirdim. Yine aynı kadın çıktı buna memnun oldum. Ses kayıtlarını çalıştırdım ve konuşmaya başladım.

-Merhaba ben Komiser Betül, otelinizde 12 Haziran 2010'da B135'de kalan şahsın adını, adresini ve telefon numarasını istiyorum.
Sesim öyle kararlı, öyle tok çıkmıştı ki, içimden "aldığım diksiyon dersleri bugün içinmiş" diye geçirdim.

*Efendim, hemen sistemden kontrol ediyorum.

-Bekliyorum.

*Çok ilginç, isme ulaşamıyorum, ben size adres ve telefon numarasını vereyim efendim.

-Evet.

-Kemerburgaz'da efendim. Telefon numarası da 0532......

Artık eskisinden daha yakındım faturanın sahibine. Ama isminin olmaması bana da oldukça ilginç gelmişti. Ne yapmalıydım; arasam ulaşabilirdim, evden dışarı en son iki ay önce çıkmıştım ve tam bir kabustu. Türkiye'de hiçbir şey engellileri düşünerek tasarlanmamış. Sayılı paramın büyük bir kısmını taksiye vermek zorunda kalmıştım. Metroda ki engelli asansörünün boşalmasını (sağlıklı insanların kullanmayı bırakmasını) yarım saat beklemiştim.  Metroya binebilmek için, metro kapısının kapanma süresini de çok iyi ayarlamak gerekiyordu. Eğer yardımsever bir gençten destek alamasaydım, ben içeri girene kadar metro hareket etmiş olabilirdi. Bu durumda dışarı çıkmaktansa, telefon açmak daha kolay olacaktı. Peki ne diyecektim. "Ben de kitabınız var" Bu çok saçmaydı ama içimden bir ses "yapmalısın" deyip duruyordu.

Ne kaybederim ki deyip, çevirdim numarayı.

*Alo, alo

-.............

*Alo, alo...

-Bu, bu sensin.

*Alo, kimi aradınız.

-Kimi mi aradım, inanın ben sizi hiç aramadım. Ama böyle olsun istedi sanırım büyük bir güç.

-Kimsiniz?

*İş yerinde almadığınız önlemler yüzünden kardeşini ölüme, bacaklarını üç kuruşunuza feda ettiğiniz kişiyim. Sanırım ilahi adalet bu olsa gerek.

-Ne diyorsunuz, anlamadım.

*Diyorum ki adresiniz ve telefonunuz elimde Metin Bey, ben Betül. Bacaklarım kesilir kesilmez iş yerini devredip kaçmanıza neden olan Betül. Buraya kadar kaçabildiniz. İş yerinizi devredip kaçmanız çözüm olmadı, Yurt dışında biliyorduk ama Kemerburgaz'a kadar kaçabilmişsiniz. Sizden bacaklarımı ve kaybettiğim hayatımı geri istiyorum.

Ve, iyi ki bırakmadım hayallerimi.

pehito
(hikaye)




26 Nisan 2013 Cuma

PEMBE DÜŞLER


Bugün pembe olsun istedim düşlerim. Şöyle uçuk pembe. Hiç düşünmeden içine girdim, biriktirdiğim hiçbir şey yoktu içinde. Ne unutamadığım aşkım, ne canımı çok yakan arkadaşım, ne ilk terk edilişim, ne verdikten sonra pişman olduğum mavi elbisem, ne de hayatımın hatası dediğim hatalarım, hiçbiri yoktu.

Antalya'dayım şimdi girdim bir eğlence merkezine, ooooohh köpük partisi var, köpüklerde pembe. Çıkıyorum köpüklerden, alıyorum biraz elime. Yapıyorum milyon pembe baloncuk. Yanımda ki gazoz şişesine kaçıyor. Alıyorum şişeyi elime, yutuyorum on yüz bin milyon baloncuk :))

Yürüyorum pembe bir patikada, yeni bir aşk hayal ediyorum PEMBE. Aşkıma yürüyorum pembe gülücüklerle. Patikanın sonunda buluşuyoruz, pembe pembe öpüşüyoruz. Bir sis çöküyor üzerimize, tabiki o da pembe. İçinde birlikte kayboluyoruz.

pehito

24 Nisan 2013 Çarşamba

KIROYUM ama PARA BENDE

Bazen istemediğimiz insanlarla mecburen vakit geçiririz. İşte onlardan biri :) Onun ağzından yazıyorum.



Ayırırım bacaklarımı iki yana, öyle otururum koltuğuma. Yüksek sesle konuşurum. Rahatsız olana cevabım hazır "Sana mı soracağım çamur".Sinyal vermeden sollarım siyah son model jipimle, kırmızıya bir saniye kala dalarım yola hadi bana eyvallah, açarım müziğin sesini son ses indiririm jipimin pencerelerini, kimin kulağına zarar veririm umurumda değil ki benim.

Rahatsız mı oldun kardeş, o senin sorunun. Küçük Dünya'ları ben yarattım, senin haberin yok mudur? Söyle bana kaç para edersin, param b.k gibidir şimdiden söyleyeyim. Haa arkadaş, böyle geldim böyle giderim. Yoktur değişmeye hiç niyetim. Bir sorunun varsa benle "sen az ileri git" şöyle. Değiştiremezsin beni halimden memnunum. Dünden kabulüm KIROYUM  ama PARA BENDE.

pehito

GECEDE BEN


Gecenin siyahını giydim üzerime, yıldızları taktım belime. 
Ay hilal olmuş, "selam" ettim; 
Bu gece her şeye paydos edip, "gece benimdir merak etmeyin" derim.

Düştüm Düşler Sokağına, baktım Hüzün Kovan Kuşu burada. 
Ah! Çok severim sokağın sakinlerini, aldım elime buz gibi mutluluk iksirimi;
Bir yudum alıp kahkahamı patlattım, tereddütsüz şarkılarını hatırladım.

"Hüzün kovan kuşu gelmiş,
Gecenin yanağına konuvermiş, 
Ay tenli aşık şarkıma,
Karşılık vermiş."

Bitirdim şarkımı geceye çıktım.
Bol yıldızlı geceye karıştım.

pehito

22 Nisan 2013 Pazartesi

SIRLARIMDA SAKLISIN


Her gün aklımda olduğunu bilsen;
Merak ediyorum ne yaparsın?
En sessiz anlarımın içine sakladım seni desem;
Korkup kaçar mısın?
İçki şişelerinin içindesin. 
Her yudum da içime dolmaktasın.
Bilmiyorum hak ediyor musun ama
Çok derinlerimde, sırlarım da saklısın.

pehito




21 Nisan 2013 Pazar

SEN KAÇ SİYAH GÖRDÜN?


Tebeşirle yere karelerimi çizdim, yazdım içine sayılarımı; tek tek çift başladım sek sek oynamaya. Son çiftte baktım karşımda ŞEFFAF; beni gördü karardı. Dedi ki;

*Bu sensin. 
-Hadi yaa ciddi misin?
*Evet, hiç bakmadın mı aynaya, benimki de aynadan farksız. Yanıma gelen ne renkse, ben onu tereddütsüz yansıtırım. 
-Öyle mi ben bunu biraz düşüneyim.

Bırakıyorum şeffafı ilerliyorum arnavut kaldırımında, salaş bir meyhaneden SİYAH çıkıyor. Bir ona bakıyorum bir kendime, dayanamıyorum soruyorum. 

-Sen siyahsan, ben neyim?
*Grisin sen. İçine biraz beyaz kaçmış.
Bakıyorum hakikaten griyim. 
-Şeffafın yanından geliyorum, onun yanında siyahtım. Geldim buraya birden gri oldum, senin yanında.
*"Dedim ya beyaz kaçmış içine, ben katıksız SİYAHIM" deyip gidiyor.

Gri gri devam ediyorum yoluma. KARAyı görüyorum. Yanına gidiyorum "siyahın yanından geliyorum, çok benziyorsunuz. Senin adın neden KARA" diyorum. 

*"Dikkat etmedin mi o parlak ben mat'ım. O allı pulludur. Bak benim yanıma gelirken ayakların geri geri gidiyor, ona koşarak gidiyordun. Onun ağzı iyi laf yapar, sanırsın bütün renkler içindedir seversin onu, kalmak istersin yanında. Ama bakarsın her yerine bulaşmış. Bir zaman sonra canım yanıyor, niye böyle siyah oldum ben dersin. 

Bana bakınca, hııı temkinli gideyim, aramızda hep bir mesafe olsun istersin. Bak hala gelemedin yanıma, hadi kal sağlıcakla" deyip o da gitti yoluna.  

Yürüdüm aynı yolu geri, durdum öyle meyhanenin kapısında. Biraz tereddüt ettim ama dayanamayıp girdim içeri. Rakı-balık istedim. Şeffaf suyu kattım, şeffaf rakıma beyazı gördüm bardağımda.

"Hadi pehito biraz iç şundan" deyip, dikiverdim kafama. Gri tenim açıldı, açıldı. Tıpkı senin ki gibi oldu. Sevdim ten rengini, biliyorum içinde her renkten azar azar var. Dozunu ayarlamak kalmış  VİCDANıma.

pehito

19 Nisan 2013 Cuma

BU mu AŞK??

Bu şarkıyla lütfen; jotem


Benim için aşk sadece sensin. Dansta partnerim olduğun ilk günden, bu güne, o şarkı kulaklarımıza değdiği anda benim hissettiklerimi hissettiğini bildiğim andan bu güne sen. Bedenime dokunmandan rahatsız olmadığım tek sen. Ellerin bendeyken tam olduğumu hissettiğim anda, o ilk akrobasi dansımızda tereddütsüz tüm bedenimi sana emanet ettiğimden bu güne kadar; ilk aşkım ve son aşkım sen oldun.

İzleyenler beni fırlattığın an, endişe ettiğinde ama benim tutabileceğine inandığımdan bu güne sadece sen. Parmak uçlarımız birbirine ilk değdiği andan, avuç içlerimiz birleştiği ve ilk kez düşmeme izin vermediğin andan bu güne sen. O belli belirsiz öpücüğü dudağıma kondurduğun ve BİZ olduğumuz andan bu güne tek sen.

Aşk mı; bana aşık olduğundan emin olamadığım ama sonsuz güveni de sende yaşadığım andan bu güne kadar ve ölene kadar kalbimde kalacağına inandığım andan beri SADECE SENsin.

izleyin bakalım :)


pehito

SESSİZLİĞİ SATIN ALABİLİR MİYİM??


Öyle bir kalabalığın ortasındayım ki, bensiz bir kalabalık. Dahil olamadığım ama dahilmişim gibi davrandığım. Her şey öyle yolundaki, var olan mükemmellik bile can sıkıcı bir hal almış durumda. Kusursuz yeşillik, kusursuz berrak deniz, elimin altında bana hizmet eden sayısız insan ve gözümdeki mutluluk pıhtısının azaldığını anlayacak ve bana koşacak sınırsız yardımsever gönüllü.

Bir de kafamda çift kale maç yapan 20 adam var. Yeni ergen 20 erkek, sesleri yeni kalınlaşıyor ve o seslerin hiç birinin melodisi yok gibi. Her biri diğerine "pas aaaatt" diye bağırıyor. Kaleciler yok, iki kalenin de sahibi benim ve boş kaleye gol atmak için birbirleriyle savaş halinde 20 adam.

Duruuuun!!!! Yeter artık, dışarıdaki yardımsever AKUT ekibi de, boş kaleye gol atmaya çalışan bir top peşinde koşan, kafası o toptan başka hiçbir şeye çalışmayacak 20 adam, YETER ARTIK SUSUUUN!!!

Ah o da ne???? Mahalle aralarına kurulan, her şeyi dokunarak poşetine doldurabileceğin pazarlardan biri. Uzun zamandır pazar alışverişi yapmamıştım. Gördüğüm ilk tezgahın önünde duruyorum. "sessizliği satın alabilir miyim??" Kadın ağzı açık bakıyor bana. Tekrar ediyorum "sessizliği satın alabilir miyim" Ege aksanıyla "sana 1 kilo bamya vereyim gari" anlıyorum sessizlik pazarda değil, teşekkür edip uzaklaşıyorum.

Bir kaç metre ilerliyorum; bir süpermarket görüyorum. İçeri girip tüm reyonları dolaşıyorum, göremeyince bir reyon görevlisini tutup "sessizliği satın alabilir miyim" diyorum. Adam aynı pazardaki kadın gibi boş boş bakıyor bana. Tekrar ediyorum, "Kulak tıkacı ister misiniz" diyor. Anlıyorum sessizlik orada da değil. Çıkıp bir alışveriş merkezine doğru yürüyorum. Dönen kapıdan içeri girip, güvenliği geçiyorum. Bildiğim en marka mağazaya giriyorum, öyle ki dünya markası. Bu kez aramıyorum, hemen satış görevlisinin yanına gidiyorum. Ve soruyorum "sessizliği satın alabilir miyim" duruyor, duruyor; "sanırım yanlış geldiniz" deyip beni mağazadan uğurluyor.

Artık gidecek hiçbir yerimin kalmadığını anlıyorum. Ayaklarım nereye götürürse deyip devam ediyorum yoluma. Sağ yanımda beyaz beyaz bir sürü mermer olduğunu fark ediyorum. Sonra bakıyorum; ZİNCİRLİKUYU MEZARLIĞI. Ve artık o sorudan vazgeçiyorum. Sessizliğin parayla satın alınamayacağını öğreniyorum.

pehito

18 Nisan 2013 Perşembe

MAVİ DENİZ KIZI


Yine başladım dansıma, giydim tütümü  üzerime. Önce dönüyorum kendi çevremde. Sonra pisi pisilerimin ucunda, beni takip eden bir spotla dolaşıyorum sahneyi. Bugün sahnede tercihim mavi tütüm oldu, hadi söyleyeyim;

Çünkü biliyorum mavi düşecek üzerime yağmur. Müziğin ritmi artacak, denizi ayaklarıma taşıyacak. Ben topuklarımı serbest bırakıp, basacağım tabanıma karşılayacağım mavi denizi. Tütümü çıkarıp dalacağım maviye, bir yunusa takılacağım. "Heeey sen benim Toprak Kokuma'da gelmiştin. Tanıyorum seni" diyeceğim. Gülümseyecek ve başlayacak mavi şarkısına.

"Mavi düştür, mavi aşktır, mavi huzurdur, mavi çocukluğundur, mavi hani o dalından koparıp yediğin böğürtlendir."

Çok huzurluyum ama gitmem gerek mavi yunus, beni bekleyenler var şimdi. "Hihihihihih hadi git bakalım, seni şeker mavi deniz kızı" dedi. Yunusu anlamadım; baktım allı pullu olmuş bacaklarım, yine sahnede spotların altındayım. Şimdi müzik sustu ve ben alkışları karşılamaktayım.

pehito
:)

ÖPECEK ama NE ZAMAN ÖPECEK??


Gecenin siyahına en çok kırmızı yakışır dedim. Oturdum kırmızıyı, gecenin siyahını bir deeee :)

Elimde bitki çayım, hadi aklın kalmasın papatya kokladığım. Açtım dizimi bir yandan izliyorum. Kuzey Cemre'yi ne zaman öpecek, uyumadım onu bekliyorum. Reklamlar başlayınca da oturup yazıyorum.

Öyle işte sevgili okur, kendime kaldığım saçma gecelerimden birini daha bitiriyorum.

:) pehito


17 Nisan 2013 Çarşamba

ÇOCUKLUĞUM NEREYE SAKLANMIŞ


Beceremiyorum sakız çiğnemeyi; genelde evde yalnızken kimseyle konuşmadıysam o gün ya da ne bileyim kanuşamayacaksam önce biraz sesli kitap okuyorum, sonra bir dizi açıyorum saçma sapan onu izlemeye başlayıp oradaki karakterlerle konuşuyorum. Hala çenemin hareket etmeye ihtiyacı olduğunu fark ettiğimde bu kez; başlıyorum sakız çiğnemeye. Gerçi çiğnemekten çok balon şişirmeyi seviyorum. Ama bir kuralım var evde yalnız olacağım sakız çiğnerken. Çünkü arka arkaya patlatıyorum sakızımı. Kimseyi rahatsız etmek istemem.

Sonra kocamaaaan bir balon şişiriyorum, içime çekerken ters gidiyor bir şeyler ben baloncuğun içine kaçıyorum. Aaaa hiçbir şey göremiyor, hapis olup kalıyorum. Biraz korkuyorum çünkü kapalı yer fobim var benim. Sakinleşmek için "daha dün annemizin" şarkısını söylüyorum, öyle annemin kollarını hayal ederken, o da ne; sağ elimde ilk ve tek barbim, sol elimde babaannemin yaptığı çöp bebek. İkisini de nasıl özlemişim, sarılıyorum sıkı sıkı. Onlara bakarken biri arkamdan itmeye başlıyor, bakıyorum babam Mehmetçik Parkındayız salıncaktayım "daha hızlıııı" diye bağırıyorum. Babam, daha da hızlı sallıyor beni. Gökyüzüne dokunup geri geliyorum. Sonra babam beni kendi halime bırakıyor; yavaşlıyorum yavaşlıyorum hooop zıplayıp iniyorum salıncaktan.

Ellerimi yere kokuyorum, birden ayakkabılarım takılıyor gözüme kırmızı rugan ayakkabılarımı görüyorum. Üç gün yastığımda birlikte uyuduktan sonra kıyabilmişim giymeye. Onları temizleyip ayağa kalkıyorum. Yürüyorum yürüyorum, deniz kenarına geliyorum. Taş atıyoruz kardeşlerimle denize, "en çok ben sektirdim" diyorum. Birden bir dalga gelip bütün taşları çekiyor içine, artık ne kadar sektirdiğimizin bir önemi kalmıyor. Kardeşlerime sıkı sıkı sarılıp ayrılıyorum yanlarından. Tekrar yürümeye başlıyorum, kemiklerim ağrıyor; "biliyorum büyüyorum" Ağrılarımla devam ediyorum yoluma, beyaz bir kapı görüyorum. Açmaya çalışıyorum biraz yapışıyor elime ama aldırış etmeden itiyorum; biraz şekerleniyorum, biraz çilek kokuyorum ve kapıyı geçiyorum

Şimdi mi neredeyim üçlü kanepemde bilgisayarımın başında :)
pehito

15 Nisan 2013 Pazartesi

GEÇ KALAN ÇIĞLIK

çığlık

Avuçlarının arasına aldığı mendili sıkı sıkı tutuyordu. Ayaklarında parlak rugan çizmeleri, üzerinde gabardin bir palto, Portakal kabuğunu andıran turuncu saçları kirden birbirine yapışmıştı. Okyanusu andıran gri mavi gözleriyle hep aynı noktaya gözlerini hiç kırpmadan bakıyordu.

13 Nisan 2013 Cumartesi

TOPRAK KOKUSU

Bloğunu keyifle takip ettiğim Anarşi, benim bloğumda yağmurdan sonraki toprak kokusunu aldığını söylemiş ve bizden bloglarımıza gidip bunu hayal etmemizi istemiş. İşte hayalim :)

Denize dalıp dalıp çıkıyorum balıklara dokunuyorum, 
onların kaygan tenini avuçlarımda hissediyorum. 
Samui Adası'ndayım şimdi, kalbim ilk kez aşık olduğunda ki gibi atıyor sanki. 
Biraz açıldıktan sonra iki yunus balığı yaklaştı yanıma, 
öyle dikkatliler ki beni inciltmekten korkar gibi. 
Sonra birinin sesini duydum; ince tiz bir melodi. 
ikisi aynı anda bedenime dokunup yüzgeçlerini bıraktılar avuçlarıma. 
Tereddüt etmeden tutundum onlara ve metrelerce yolculuk ettik sahilde. 
Kalbim hiç atmadığı kadar hızlı, karnımda kelebekler, 
öyle de mütevaziler kıyıya kadar bana eşlik ettiler :)
Denizden çıktım küçücük bir kız oldum.  Çok uzundu yolum biliyorum. 
Sıcacık kumlara değdi ayaklarım, öyle bir enerjiydi ki bedenime yüklenen durmadan yürüdüm yürüdüm 
ve denizden buharlaşan su gökyüzünde bulut oldu görüyorum. 
Ben yürüdükçe kumlar toprak oldu, bulutlardan narin narin süzüldü yağmur 
gökkuşağına "selam" deyip toprağa düştü. 
Bugünden bana kalan denizi, yunusları, gökkuşağını ve yağmuru hatırlatan o tatlı 
TOPRAK KOKUSUYDU.

pehito

BİR TEKME DAHA


Bir ayağı bedenimde hissediyorum, hooop yuvarlanıyorum. 
O ne çekiiil çekiiil!! Kendimden kat kat büyük bir kayaya çarpıp, dağılıyorum. 
Birden güneşi hissediyorum bedenimde ısınıyorum.
 Her bir molekülümde hissediyorum sıcaklığı, önce gevşediğimi hissediyorum.
 Sonra ılık esen bir rüzgarla "panik yok, her şey yolunda" diyorum.
 Ardından çıkan fırtınayla, taşınıyorum bilmediğim şehirlere. O da ne?? Gök delinmiş gibi akan yağmurla ıslanırken bana benzeyen arkadaşlarıma yapışıyorum. Sıkı sıkı tutunuyorum onlara. Tekrar bir tekme yiyene kadar, onlarla kalıyorum...

pehito

11 Nisan 2013 Perşembe

ANNE OLMAK (UYKU PROBLEMİ)


Anne olanlar zaten bilir, olacak olanlar da şimdi öğrenir, bebişleriniz dünyaya geldikten sonra uykular haram size. Zaten hamileliğin son evresinde oldukça büyümüş karnınız, hissedilen minik tekmeler ve minik kasılmalar sizin gece uykularınızı gölgelemeye başlamıştır ama bunlar daha başlangıçtır benden söylemesi.

Gelelim bebişiniz Dünya'ya geldikten hemen sonrasına; ilk 15 gün kesintisiz uyuyacaktır ve siz "ayy annelik ne kolaymmış, niye daha önce yapmadım, agucuk bugucuk, ay yoksa bir şey mi oldu, hiç mi uyanmayacak bu minnoş" demeye başlayacaksınız. Başlayacaksınız da bu süre çok uzun sürmeyecek, tadını çıkarsanız iyi oluuuur :) Minnoşun Dünya'ya farkındalığı arttıkça uykuya duyduğu ilgi azalacak. Her gün daha çok şey öğrenmek isteyecek. Sizin sütünüze duyduğu açlığın yanına, bir de "bugün ne öğrensem" eklenecek ve başlayacak uykusuz günleeer, geceler. Tabi bir de fiziksel sorunlar da olabilir. Benim kızım gazlı bir bebekti; sabah 5'te uyanır, akşam 8'e kadar uyumaz ağlardı. Ağlaması olmasa dert değildi de çünkü çoğu anneye göre ben şanslıydım :) Akşam 8'den sabah 5'e kadar da deliksiz uyurdu ve bilirim ki gece uykuları çok daha kıymetli.

10 Nisan 2013 Çarşamba

KUĞU GÖLÜ

kuğu gölü
Vücudumu sıkı sıkı saran beyaz elbisemin içindeki o incecik belim, biliyorum tüm kadınları kıskandıracak kadar iyi görünüyor. Dans etmeye başladığımda hepsi kuğu gölünü izliyor olacak ve kıskançlıklarına yenisi eklenecek. Ama mütevazi görünüşümü zedelememek için, o masum gülümseyişimi gölgelemem gerekiyor. Sanırım bu imajı kırmızı ruj seçimimle biraz gölgelemiş bulunmaktayım ama bu kadarcık iddianın kime ne zararı olur ki? Tanrım bütün bakışlar üzerimde farkındayım ama sakin olmalıyım, sakiiiin.

9 Nisan 2013 Salı

TAKSİM



Taksim sokaklarında beni arıyorum,
Biri çarpıp geçti, sonra diğeri.
Kendime ulaşabilmemin, imkansız olduğu sonsuz kalabalıkta,
Zaten zor olanı, dokunmadan geçmekti.
Ama  inan vurup geçenlerden hiçbiri,
Senin kadar acıtmadı beni.
pehito

SÖYLE YÖNETMEN

film

Bazen bitsin istiyorum. Size de oldu mu hiç, bilmem ama bana oldu işte. Bazen hayatımdaki her şey bitsin,  sonra bazıları yeniden başlasın. Bazıları bitsin, öyle bittiği gibi kalsın. Hayatımın yazarı olduğumu daha yeni öğrendim desem, çok mu geç kalmışsın dersiniz. Yazarı ben oyuncu da ben ama bir yönetmen var ki öyle güçlü, öyle kudretli, değiştiriyor bazen yazdıklarımı ya da evet "ben tam da bu rolün kadınıyım" derken, göremediğim öyle bir taş koyuyor ki, set de mecburi geçeceğim yola, düşüveriyorum tutunmak için hiç bir dayanak bulamadan.

7 Nisan 2013 Pazar

SANA GELİYORUM

Bazen ışıl ışıl yıldızları takmış gerdanına, 
Salına salına gelen geceyi bekliyorum. 
Bazen sarı yüzünü, sıcaklığını özlediğim güneşi bekliyorum. 
Bazen yağmur oluyor beklediğim, dökülüyor toprağa. 
Bazen ılık bir rüzgar olsun, bedenime usul usul dokunsun istiyorum. 
Ama hep bekliyorum, benden gittiğin günden beri bekliyorum. 
Bazen eski günlerdeki gibi hoyrat es istiyorum, 
Esip giderken beni de uçur o nurlu ışığa, beni de al yanına diye bekliyorum.
Bana değsin gözlerin istiyorum, sonra dudaklarımız birleşsin, 
Eski günlerdeki gibi; bir sen, bir ben "BİZ" olalım diye bekliyorum. 
Yine yak geç istiyorum, eskisi gibi acıt istiyorum. 
Acıt ama benden gitme, beni bırakma hayallerime diye bekliyorum. 
Boyun kadar girdiğin o mezardan, üç metre kefeninden çık gel diye bekliyorum. 
Sonra anlıyorum; gidiş var ama dönüş yok, anlıyorum. 
O zaman da, beni yanına al diye bekliyorum. 
Ben seni, sana geleceğim günü bekliyorum.

pehito