18 Mart 2013 Pazartesi

AŞK BÖYLE OLSUN

Gerçekten filmlerdeki gibi midir aşk?? Bütün yollar sizi, birbirinize mi çıkarır?? "Bütün kapılar kapandı artık, benim yolum başka, onun yolu başka" derken, birden her şeye sihirli bir değnek değmiş gibi, Dünya size mi hizmet eder??
Böyle midir, böyle değilse bile umarım böyle olur. Tüm sevenler ölmeden bir gün kavuşur. Kalpleri birbirine değer ve ikisi de bundan haberdar olur. Bedenler kavuşur bir olur, eksikler tam olur. Umarım; tüm Dünya'yı aşk kokusu sarar der, sizleri aşağıda ki animasyonla baş başa bırakırım.

Animasyon, Bir tık kadar yakın size :)

PAPERMAN ANİMASYON BURADA






26 yorum:

  1. Ne kadar güzel bir animasyonmuş bu! Bayıldım!!!

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. olur gider

      Bende çok sevdim ve paylaşmak istedim :)

      Sil
  2. Keşke öyle olsa filmlerdeki gibi olsa aşk! :(

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Anarşi;

      Önce ağlatsa sonra güldürse Aşk :) mutlaka güldürse...

      Sil
  3. Animasyonu işdeki engellemeden dolayı izleyemiyorum :(
    Ama akşam mutlaka izleyeceğim, aşk ne güzel şey..
    Aşk o kadar saf ve temiz ki malesef yanlış bedenlerde büyüyor,. yanlış kişilerinkoynuna konuyor aşk.
    Sevgiler.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İlknur AKPINAR

      İzlemelisin :) ve çok haklısın, neden doğru dediğin bedene yakışmıyor Aşk.

      Sevgiler

      Sil
  4. Nerde... Film onlar sadece, keşkelerine destek çıkamadığım için üzgünüm ama rastlamadım ben gerçekte öyle şeylere. Belki de vardır da ben rastlamamışımdır. Yine de bir açık kapı bırakmakta fayda var umutlara.

    YanıtlaSil
  5. Çok hoş,aşkın büyülüyeci etkisi..

    YanıtlaSil
  6. Beynin çalışma şekli anlaşılmaya başlandı. Tıpkı bir bilgisayarınkine benziyor. Bir noktadan bir noktaya verilen çok hafif elektrikle o kişide çeşitli duygular oluşturuluyor. Uyutulmadan beyin ameliyatı olan hastalarda bu yöntemle acıkma, konuşamama, açlık, mutluluk vs her türlü hal oluşturulabiliniyor. Ve bu duygu elektrik bağlantısı kesilene kadar devam ediyor. Bu durum duygusal hayatın, felsefenin ölümü anlamına geliyor. Gelecekte beyine yapılan müdahalelerle aşk acısı kalmayacak, aşık olma arzusu da kaldırılacak. tamamen robotlaşmış, birbirine çok benzeyen oldukça duygusuz, çok fazla mantıklı insanlardan oluşan bir dünya oluşacak. şimdiki romantik şiirler, filmler komedi gibi izlenecek. Acı gerçek şu ki, aşık olmak, sadece yemekten, başarıdan alınan hazza benzeyen güzel ve geçici bir duygu ihtiyacı. Aşk karşılıklı ve çıkar gütmeden yaşansa dahi doyum sağlandığında yavaşça kaybolan, biten bir duygu. Çok yaşlı insanlarda, çok fakirlerde veya herhangi özel bir durumda insanların birbirine kenetlenmesi ise aşa benzeyen fakat tamamen çaresizlikten oluşan bir durum. Biliyorum aşırı mantıklı oldu ama biyoloji ve bilim bunu söylüyor.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Adsız

      Hiç bilmediğim şeyler öğrendim sayende :) ama sevinemedim; bu yazdıkların gerçekleşirse senin de dediğin gibi robottan farksız oluruz hepimiz. Ben acılarla, güzelliklerle insanlığımdan vazgeçmek istemiyorum. Seviyorum yaşadığım her şeyi :)

      Sevgiyle kal...

      Sil
  7. etmez... dünyanın bana hiç hizmet ettiğini görmedim :) hele aşk konusunda mı? ahahahah noo nooo nooo dude... nooo...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hani pozitif olacaktık :)

      Sil

    2. Sadece aşkla ilgili konu değil ama beynin çalışma şekli benim çok ilgimi çekiyor. Sizin de ilginizi çekiyorsa biraz daha yazabilirim.
      Amerika da bir insan beyin ameliyatı edilmektedir. Bir tümör alınacaktır. Tümör, konuşma merkezine çok yakındır. Merkezin tam yeri saptanılmak zorundadır. Doktorlar bunun için şöyle bir yöntem kullanır;
      Ameliyat sırasında hasta uyandırılır, beyin açıkta ama başı sabitlenmiştir. Doktorlar, 1’den 10'a kadar saymasını söyler. Beynin, bu merkezinin çevresinin çeşitli yerlerine elektrotlarla elektrik akımı verilir. Bir süre sonra öyle bir noktaya elektrik verme sırası gelir ki, hasta elektrik verildiği süresince susar. Kesildiği an devam eder saymasına kaldığı yerden. İşte burası konuşma merkezinin yeridir. Hasta, buraya elektrik verildiği an “dilimin ucunda…” moduna geçer (Hastanın elektrikten haberi yoktur). Temel nedeni gayet basittir; “Beyinde tüm hesaplamalar elektrik akımıyla sağlanır. Elektrik verildiği an hücreler, beklenmedik elektrik yüzünden doğru bağlantılar kuramaz. Çıkarsamalar engellenir.” Olay, okurken çıkartılan diskete ulaşmaya uğraşan bilgisayarın durumudur kısmen. Disket yeniden takıldığında iş aksamadan sürer.

      Beynimizdeki bu bağlantılar sonucu salgılanan ve mutluluğumuzu ve mutsuzluğumuzu düzenleyen bir madde var. DOPAMİN…
      Dopamin sinir hücreleri ödüllendirilme duygusunu yaratır. Farenin dopamin sinir hücrelerini bu yolla mavi ışığa duyarlı hale getirmişler. Böylece farenin o hücreleri ışık aldığında ödüllendirildiğini hissediyor. Çevresinde mavi ışık çakan bir kutu var. Evet, fare tekrar tekrar kutuya gidiyor. (tekrar tekrar aşık olma arzusu???)

      http://www.ogelk.net/makale/42-herkes-icin-yasamla-dans-dopaminin-azi-karar-cogu-zarar-.html

      Yani işin özü şu. Aşk sadece ve sadece dopamin salgılayarak kendimizi mutlu etmeye çalışmaktan başka bir şey değil. Partnerimizin bize verebileceği bir şey ise hiç değil. Sadece biz öyle olduğunu zannediyoruz.

      Nasıl ama romantizminizi iyi bozuyorum di mi?

      Sil
    3. Adsız

      Yazdığınız her cümle inanılmaz etkileyici ve gerçekliğiyle de muhteşem geliyor bana.

      Romantizme gelince o da bir o kadar gerçek ve etkileyici. Yazdıklarınızdan haberdar olmak çok hoş, sayenizde bilgi sahibi oluyoruz..

      Size aşkın insanın içinde yarattığı ve mutluluk için yaşadığı bir his olması konusunda katılıyorum ama Aşk hayatımızın bir parçası.

      Bunu biz yaratıyorsak da, partnerimiz yaratıyorsa da ki "ben herkesten etkilenmiyorsak bedenler arası bir enerji alış-verişi olduğuna da inanmaktayım" yaşanması gereken müthiş bir duygu olduğuna inanıyorum. Hep mantıklı olmak zorunda değiliz, değil mi??

      Sevgiler...

      Sil
    4. Ben romantizm veya aşk yoktur demiyorum zaten. Ama bunun kimyasal nedenleri var, karşıdakinden ziyade tamamen kendi biyolojimizle ilgili birşey diyorum. Yani biz görüntü veya başka bir sebeple aniden bir insan tarafından aşkın içine çekildiğimizde aslında beynimizin bir haz alma dürtüsünün peşinden gidiyoruz. Yani amaç karşımızdakini mutlu etmek değil, kendimizi mutlu etmek. Dopamin arttığı zaman yemek yemek istemiyoruz, hiperaktif oluyoruz, coşku içinde ,iyimser ve heyecan içinde zevkten uçuyoruz. bizim aşktan beklentimiz bu duyguları hissetmek. ve tabi tükenip biten bir duygu bu. zaman geçtikçe karşımızdakini sevmeye devam etsekte artık bize heyecan vermiyor. yani zaten bu normal. sürekli depamin salgılayanlar deliler olabiliyor. tabi aşık olamayanlarda depamin salgılayamayanlar. onarda depresif ve mutsuz insanlar oluyor. ben beyinle ilgili çok miktarda yabancı yayın okudum. benim vardığım sonuç insanların aslında gerçektende kontrol edilebilen ve başkaları tarafından kolayca kullanılabilecek bir beyin yapısı var. resmen şu anda kullandığımız bilgisayara çok benziyoruz. neye hizmet ettiğimizi bilemeyeceğim ama durum böyle.

      Sil
    5. adsız;

      Verdiğiniz bilgiler çok etkileyici. Neye hizmet ettiğimiz konusuna gelince Dünyada ki en üstün varlık olarak (bknz. Kur-an'ı Kerim) sadece kendimize.

      Bu yazdıklarının doğruluğuna inanmaktayım ama beynimizi açmadan müdahale edemeyeceklerine göre (henüz) biz bu hisleri yaşamaya devam edeceğiz.Bunun tadını çıkarmalıyız diye düşünüyorum.

      Bir sorum olacak sana? Ben Aşk'ın yarım kalmışlıklar da gizli olduğunu, tamamlandığında ise, bittiğini düşünüyorum. Ve bütün bunları yaşarken dopaminin "D" sini bile salgılamıyorsun ama Aşkından ölüp bitiyorsun. Gündüz onun hayaliyle uyanıp, gece onun hayaliyle yatıyorsun. Hep acı çekiyorsun, yine de vazgeçmiyorsun bunu nasıl yorumlarsınız merak etmekteyim??

      Şunu da eklemek isterim bu hayat da vazgeçilmemesi gereken en değerli şey; "GÜVEN" işte o paha biçilemez. Sarıldığın insanın sana verdiği güven gibisi yok deyip, merakla yanıtınızı beklemekteyim.

      İyi Akşamlar

      Sil
    6. Hiçbir inanç veya inançsızlık insanın evrendeki görevini bilimsel anlamda açıklayamaz. İnsan beyni yok olmayı,ölümü kabullenemez. Onun için çeşitli dinlerde öldükten sonra başka bir canlı halinde dünyaya tekrar tekrar gelmek veya hesap günü, cennet, cehennem vaatleri ile ölümsüzlüğü benimser ve böylece rahatlar. İbadet ederken (veya meditasyon yaparken) de dopamin artar ve kendimizi iyi hissederiz.
      2001: Bir Uzay Macerası'nda insanlar 18 aylık uzun bir Jupiter yolculuğuna çıkıyorlar. Geminin kontrolü çok karmaşık bir mühendisliği olan HAL 9000 adlı bir bilgisayardadır. Bilincinin farkındadır. Ama bir bilgisayar olduğunu bilmektedir. Tabii, farkındalık hissi olduğundan bu uzun yolculukta, insanların yaşayabileceği türden sorunlar yaşamaya başlar. Şizofren olur, astronotların kendisini görevi bittiğinde yok edeceğine inanır.
      Beyin hakkında yapılan çalışmalar en azından beni şahsi görüşüm olarak insan beyninin tamamen bir bilgisayar programı olduğuna yöneltiyor. Bana bu delilik demeden önce ‘’blue brain project’’ yazın ve okuyun. Mavi beyin projesi.
      Neronların çalışma prensipleri bilgisayarda aynen taklit edilmektedir. Böylece bir insan beyninin tam bir modeli bilgisayara aktarılacak, ve aynen bizim gibi hisseden yaşayan beyinle yaratılacak.

      “Bizim amacımız, insan beyninin ayrıntılı ve gerçekçi bir bilgisayar modelini yapmaktır. Ve gecen son dört yıl içinde bu fikrin ispatını bir kemirgen beyninin küçük bir bölümünde gerçekleştirdik, ve bu görüşün ispatı ile birlikte şimdi projemizin ölçeğini insan beynini oluşturmaya kadar büyütüyoruz.” diyor proje sorumlusu.

      Genlerin oluşturduğu bir yaşam kalım makinesi olan insanın özgür iradesi -artık nasıl tanımlanacaksa-, bilgisayarda oluşturulan beynin özgür iradesinden farksız olacağını diyebilirim. Yani bilinçlenmiş bir makineyle yüzleşeceğiz. Maddeden tamamen bağımsız ayrı bir şey yok. Var olan şey ne ise onu da madde veya daha doğrusu beyinde çalışan yazılım üretmiştir.

      Proje sorumlusu 10 yıla kadar tamamlanacağını söylüyor. Bir insan hologramıyla karşımızda olabilirlermiş.Ben bu konuda başka yorum yapmayacağım.
      Gelelim sizin sevimli sorularınıza. Diyelim Güllüoğlu baklavası yiyorsunuz. Bir dilim yediniz mest haldesiniz, dopamin salgılandı ve ikinci dilimi yiyemeden önünüzdekini aldılar veya çok önemli bir maçta futbol oynuyosunuz , çok konsantre ve iyi durumdasınız, oyun size büyük zevk veriyor ve antrönör sizi aniden oyundan çıkartıyor. Kendinizi nasıl hissedersiniz?
      Aşık olan içinde farklı bir durum yok. Zaten ilk başta aşık olabilmek için karşılıklı bir ilişki şart. Tek taraflı aşık olmak delilik olur. Bir ilişki başladı ve bir taraf aşık diğer taraf başka şey peşinde ve bir süre sonra sizi terk ederse işte o zaman aşk acısı başlar. Elinizde baklavanız alınmış veya oyundan çıkartılan futbolcu gibi olursunuz ve psikolojik faktörlerde devreye girerse çok uzun ve derin deprasyona girebilirsiniz. Ama gerçekçi düşünebilseniz bu dünyada size dopamin salgılatabilecek onbinlerce farklı insan olabileceğini anlarsınız.
      Güven konusuna gelince, eğer iki insan birbirine aşıksa aşkın sürdüğü sürece kesinlikle hiçbir sıkıntı olamaz, ama bir taraf başka şey peşindeyse veya aşk bittiği zaman her şey değişebilir.

      Sil
    7. adsız;

      Bilime inanmakta ve güvenmekteyim ama insan vücudu ya da insan beyninin bir bilgisayar kadar basit olmadığını düşünmekteyim. Ve bilimin bugün doğru dediğine yarın yanlış dediğini de bilmekteyim.

      Güllüoğlu baklavasına gelince, biz onu yeyip Dopamin salgılıyorsak, biz sürekli baklava yiyelim ve Aşık olmayalım. Aşkın peşinden koşup kendimizi hırpalamayalım, sadece baklavanın tadını çıkaralım.

      Bir de yazdıklarınızdan anladığım kadarıyla, platonik aşıklar delirmiş ya da zaten bu imkansız. Çünkü platonik aşk da dopamin yok, haz yok.

      Bir de aşkı sadece beyinle ilişkilendirmeyi doğru bulmamamın bir nedeni; vücudumuzun büyük bir kısmı sudan oluşmaktadır.Biliyoruz ki su artı ve eksi kutuplardan meydana geliyor. Bu da insanlar arasında ki çekimi bir nebze açıklayabilir sanırım.

      Son olarak; ben yine çok teşekkür ediyorum verdiğiniz bilgiler için ama biraz duygusallık, biraz romantizm, biraz Aşk diyerek paragrafı sonlandırıyorum.

      Sevgiyle kalın...

      Sil
    8. Sinir hücreleri tıpkı bir elektrik anahtarı gibi kontrol altına alınabiliyor. Dopamin sinir hücrelerini açıp kapatabiliyorlar. Sinir ağlarının görevleri gittikçe anlaşılıyor. Ağı açıp kapayarak canlının o görevi yapmasını kaçınılmaz kılabilirler. Tabii canlı o görevi kendi kararıyla yaptığını düşünecektir. Gelecekte insanlar üzerindede denenecektir. Bir gün doğru sinir hücrelerini açıp kapayarak ayakları da hareket ettirebilirler. Belki konuşmayla ilgili sinirhücrelerini açıp kapayarak istenen sözcükleri konuşması bile sağlanabilir.

      Aslında beyinde bu tür görevleri yerine getirtebilmek için bir çok ağ karmaşık sıralarda ateşlenmesi gerekecektir. Ama siz haklı olabilirsiniz. Bunları teorik olarak mümkün gözükse de teknik olarakyapmak pratikte hiçbir zaman mümkün olmayabilir.

      Yazdığım tüm bu şeyler benim fikrim değil. Bilimadamlarının yazıları. Daha neler neler var. Ama benim gibi az insanın ilgisini çekiyor. Ben cahil, okumayan hatta sanal alemde bile çok az bulunmama rağmen bu konuda yazmaya devam et deseniz yüzlerce sayfa daha yollayabilirim.

      Size son olarak şunu söyleyim ve postlarımı sonlandırayım. Evet platonik aşk gerçektende delililiktir veya deliliğe yakın derecede dopamin salgılayabilen insanlarda olur. Mesela sanatçılarda. Yani size hiç ilgi duymayan bir insana aşk duygusu hissedebilmek için böyle olmanız gerekir.

      Ve evet bir şekilde herhangi bir konuda dopamin salgılamışsanız bu şekilde mutlu olmayı öğrenmişse beyin bunu sıklıkla tekrar etmeye başlar. Şişman insanların beyinleri yemek yiyerek mutlu omayı özellkle öğrenmişlerdir. Ve evet baklava yiyerek, bloglar yazarak, denize girerek, resim yaparak, namaz kılarak da aynı aşk yaşarken hissettiğiniz duyguları (daha az şiddettede olsa) yaşayabilirsiniz.

      Eski çağlarda çok daha güçlü aşklar olmasının sebebi insanların birbirlerine kavuşmasının zor olması ve kendilerini mutlu edebilme imkanlarının sınırlı olmasıydı.

      Beyni normal ölçüde dopamin salgılayan, cinsel partneri olan ,işini severek tutkuyla yapan sağlıklı bir insanın bildiğimiz anlamda karşılaştığı başka bir insana aşık olma ihtimali oldukça düşüktür.
      Ama aldatmalar yaşanabilir. O da cinsel haz peşinde koşmakla ilgilidir.
      Yine de ben size bol aşklı, bol romantik, heyecanlı bir yaşam diler, zırvalarımı okuduğunuz için teşekkür ederim. Hoşçakalın.

      Sil
    9. adsız;

      Yazdıklarınızın zırva olduğunu düşünmüyorum, aksine ilgi çekici bilgiler. Ayrıca paylaşımlarınızı benim yazılarımdan birinin üzerinden yaptığınız için ayrıca teşekkür ediyorum.

      sevgiler :)

      Sil
  8. 1 dakikadan uzun şeyleri izlemeyi pek sevmem ama, izledim sonuna kadar. güzel bir animasyondu. lakin, hayatta bu kadar ütopik şeyler olmadığını hepimiz biliyoruz. bence insan ne kadar ümitlenirse o kadar hayal kırıklığına uğruyor

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sevgili okur;

      Sonuna kadar izlemene sevindim çünkü güzel bir animasyondu. Umut etmek konusuna gelince bu konuda sana kısmen katılıyorum.

      Umut edelim ama umut ettiklerimize doğru bir adım atmayı unutmadan.. Sonrası mı? Sonrası daha önce paylaştığım bir yazıda; http://pehito.blogspot.com/2013/01/bir-umut-mu-bizden-calan.html

      Sevgilerimle...

      Sil
    2. biliyor musun her zaman en iyisini bildiğini sanan, tek doğruları kendi doğruları sanan kişi oldum. hala bir şeyler öğrenebileceğimi hatırlattığın için sonsuz teşekkürler. sevgilerine sevgiler

      Sil
    3. Bir damla bahsettiğin şeyi yapabildiysem, ne mutlu bana.

      :)

      Sil