28 Kasım 2013 Perşembe

MUTLULUK GÖLGEM OLSUN


Hepimizin istediği bu değil mi? Küçük yaşta başlar mutlu olma isteği, hepimiz arar dururuz. Önce evin her şeyi doğru yapan çocuğu olup, ailemiz ve çevremizdekilerden almaya alıştığımız "taktir"e odaklı yaşar oluruz. Anlık bir "aferin" anlık bir mutluluk hissi verir ve biz o hissin bağımlısı olmaya başlarız. Sonra geride bıraktığımız anlık mutluluklarımıza bizi neyin götürdüğüne bakarız ve kendimize yeni hedefler ediniriz. Bizi "aferin"e ne götürmüşse biz onun peşinden koşar dururuz. "Hep aynı şeyi yapıp stabil olmak." İnsanlar bir süre sonra sizin bu sürekliliğinize alışır ve size başarı odaklı hayatınızın ilk tatsız deneyimini yaşatırlar. Artık o "aferin"ler gelmez olur ve mutluluk sizden çok uzakta durur. Değil mi?

Sonra okul hayatınız başlar; siz bir kere kendiliğinden başarmışsınızdır bir şeyleri. Notlarınız iyidir, okul kurallarına uyuyorsunuzdur, iyi dans ediyor ya da okulun basket takımının gözdesi olmuşsunuzdur. Gelsin "taktir"ler, "tebrik"ler ve siz yine başarılarınızdan dolayı aldığınız "taktir"lerin devamlılığını sağlamak için koştur koştur çalışıp didinirken, kaçırmışsınızdır anlık mutluluklarınızı ve yine o başarı stabil hale geldiğinden artık "taktir" görmüyorsunuzdur. Ah yine mi gitti bir mutluluk kaynağı!!

Büyüdünüz büyüdünüz kocaman bir adam ya da kadın oldunuz. Eeeee artık biliyorsunuz mutluluk maddede ve öteki insanların dilinde öyleyse demesinler mi "Ayşe'nin ne güzel işi var, Ahmet'in ne güzel evi var, Ali'nin ne güzel arabası var." Ve yetmez bu kadarı mutluluk bağımlısı da olduk, şimdi dahası olsun, dahası ve dahası. Dahası için uğraşırken, neler geçmiş bir bakalım.

Legolarımla yapıp yapıp bozacağım gökdelenlerin neşesi, annemin bana aşkla bakan gözleri, babamın işten yorgun argın gelmesine rağmen benimle oturup araba yarışı yaparken attığı kocaman kahkahalarındaki sevgi pıhtısı. İlk aşkınız da her şeyi doğru yapmanın peşinden koşarken size aşkla bakan gözlerinin ışıltısı. Anlayacağınız sevgiyle yoğrulduğun koca bir çocukluk, gençlik yetişkinlik.

Baharda açan ilk çiçeğin eşsiz kokusu ve görüntüsü, ilk baharın ilk yağmuru, Tanrı'nın içine sevgi koyup yer yüzüne koyduğu binlerce tat, renk ve koku. Cırcır böceğinin alaycı şarkısı, yağmurun ardından açan güneşle gök yüzünü süsleyen gök kuşağı. Peki ne mi yapak gerek;  ne zaman ki elimizi maddeden çeker, insanların ne dediğine değil kendimizin ne istediğine bakarak yaşarız, her şeye sevgiyle bakmayı başarırız, içimizde küçücük bir karanlık bırakmaz her yeri sevgiyle aydınlatırız, işte o vakit; MUTLULUK GÖLGEN OLUR!!!

sevgilerimle 
pehito
:)


HER ŞEY SENSİN!!!



Hayat ne zaman güzel biliyor musunuz. Odasında televizyon izleyen küçük çocuğunuz pijamalarını giyip yatağında uyur halde gördüğünüzde, onun odasının önünden geçerken "anne" diye seslenip "seni seviyorum" dediğinde, siz işinizle uğraşırken gelip sizin yanağınıza masum küçük bir buse bıraktığında, evdeki bazı kararları çocuğunuza bırakabilecek kadar olgun olduğunuzu anladığınızda, evde tek bir ışık yokken her yeri aydınlatabilecek kadar enerjik olduğunuzu fark ettiğinizde.
Karşınızdakine değer vermek kadar kendinizi de değer vermenin önemini anladığınızda. Sırf başkaları görecek diye değil, kendiniz için rujunuzu sürdüğünüzde, yaşam enerjinizin içinizde ki ve tekelinizde ki varlığını anladığınızda "hayat çok güzel."
Beklemeyin, hayatınızı gelip düzeltecek birilerini beklemeyin, birinin sihirli değneğiyle gelip tüm huzursuzluğunuzu yok etmesini beklemeyin. Hayat Sizin ve onu anlamlı kılacak tek kişi sizsiniz. Mutluluk içinizde ve siz ona bakmayı unutmayın!!!

Sevgilerimle
pehito

AÇLIK OYUNLARI ATEŞİ YAKALAMAK


Suzanne Collins'in kaleme aldığı üç kitabın ikincisi olan Ateşi Yakalamak'ta 22.11.2013'de gösterime girdi. Romanlarını okurken karakterler gözünüzde nasıl canlanıyorsa, filmin yönetmeni bunu beyaz perdeye aynı başarıyla yansıtmış.

Katniss Everdeen ilk filmde kardeşi'nin yerine gönüllü olup ve 74. Açlık Oyunlarına aynı mıntıkadan olan Peeta ile birlikte katılıp, muhteşem bir finalle 73 oyundur süregelen düzeni bozup ilk kez aynı mıntıkadan iki kişinin kazanmasını sağlamış ve bundan sonraki hayatlarını Galipler Köyün'de sorunsuz olarak yaşamayı garantilemiştir.

Önlerinde Galipler Turu vardır. Peeta ve Katniss 12 mıntıkayı gezerken ayaklanmanın başladığına şahit olurlar. Bunu bir tehdit olarak gören Başkan Snow 25 yılda bir yapılan Çeyrek Final Oyunlarında kural değişikliğine giderek 75. Açlık Oyunlarına geçmiş yılların galiplerinden bir kadın ve bir erkeğin katılmasına karar verip bunu açıklar.

Galibiyetin tadını henüz varmamış olan Katniss ve Petaa kendilerini yeniden açlık oyunlarında bulurlar ve hayatta kalabilmek için yeni bir mücadeleye başlarlar.

Tüm dünyada büyük yankı uyandıran Açlık Oyunları serisinin ikinci filminde kadroda yine Jennifer Lawrence, Liam Hemsworth, Josh Hutcherson ve Woody Harrelson yer alırken yönetmen koltuğunda bu sefer ilk filmden farklı olarak Francis Lawrence oturuyor.

  

İnanılmaz bir görsel şölen ve Suzanna Collins'in muhteşem kurgusuna şahit olacağınız bu filmi mutlaka izlemelisiniz.

pehito

27 Kasım 2013 Çarşamba

BEYOĞLU'NUN EN GÜZEL ABİSİ

Öncelikle hepinize merhaba, uzun bir aradan sonra okuduğum bir kitapla dönüş yapayım dedim.
:)


Kitap Tarlabaşı'nda yılbaşı gecesi işlenen bir cinayetle başlıyor. Beyoğlu'nun kabadayılarından birinin -Engin'in- bıçakla öldürülmesinin ardından başka cinayetlere ve olaylara da tanıklık edeceğiniz bu kitap da Komiser Nevzat, yardımcısı Ali ve Zeynep'in de dahil olduğu bir cinayet masası ekibiyle siz de cinayeti çözmek için geçtikleri olaylar dizisine konuk olup katili arayacaksınız. Özellikle polisiye roman severler eminim keyifle okuyacaksanız.

Kitap: 412 syf
Yayın Evi: Everest Yayıınları
Yazan: Ahmet Ümit


Ahmet Ümit:
1960'da Adana'da doğdu. 1983'te Marmara Üniversitesi Kamu Yönetimini bitirdi. 1985-1986 yıllarında. Moskova'da Sosyal Bilimle Akademisinde siyaset eğitimi gördü. İlk kitabı 1989'da yayımlanan Sokağın Zulası adlı şiir kitabıdır. Bu kitap 2011 gözden geçirilerek Everest Yayınları tarafından yeniden yayımlandı. 1992'de ilk öykü kitabı Çıplak ayaklıydı gece yayımlandı. Bunu 1994'de Bir Ses Böler Geceyi, 199'da Agatha'nın Anahtarı, 2002'de Şeytan Ayrıntıda Gizlidir adlı polisiye öykü kitapları izledi. 1995'de hem çocuklara hem de büyüklere yönelik Masal Masal İçinde ve 2008'de yayımlanan Olmayan Ülke ile farklı bir tarz denedi. 1996'da yazdığı ilk roman Sis ve Gece, polisiye edebiyatta bir baş yapıt olarak değerlendirildi. Bu romanın ardından 1998'de Kar Kokusu, 2000'de Patasana, 2002'de Kukla yayımlandı. Bu kitapları Ninatta'nın bileziği, İnsan Ruhunun Haritası, Aşk Köpektir, Beyoğlu Rapsodisi, Kavim, Bab-ı Esrar, İstanbul Hatırası ve Sultanı İzlemek adlı kitapları izledi.
Ahmet Ümit'in İsmail Gülgeç'le birlikte hazırladığı Başkomiser Nevzat-Çiçekçinin Öülümü ve Başkomiser Nevzat-Tapınak Fahişeleri ve Aptülika (Abdulkadir Elçioğlu) ile birlikte hazırladığı Başkomiser Nevzat-Davulcu Davut'u Kim Öldürdü adlı çizgi romanları Everest Yayınları tarafından yayımlanmıştır.

kitaptan alıntıdır..

pehito

22 Kasım 2013 Cuma

BUGÜN BENIM DOĞUM GÜNÜM

Bu bir Teoman şarkısı değil. Bugün bir yaş daha aldım. Yılı bazen kendimden birşeyler vererek bazen de bir şeyler kazanarak tamamladım. Bu yıl en büyük kazanımım aile olmanın değerini bir kez daha anlamam oldu. Sizi asla terk etmeyecek ve doğrunuzda da yanlışınızda da yanınızda varlıklarını hissedeceğiniz onlar.
Ve tabi bir de ailenize kattığınız dostlarınız var. Iyi ki varlar, bazen göz yaşlarımı bazen de kahkahalarımı paylaştılar.
Bir de burada benimle yazılarımı paylaşanlar, arada "nereye kayboldun, hadi yazsana" deyip beni yoklayanlar. Hepiniz iyi ki hayatıma dahil oldunuz. 
Hepinize kucak dolusu sevgiler..
pehito :)

13 Kasım 2013 Çarşamba

ÖLÜMCÜL BIR KAZA

Hepinize merhaba.

Pazar günü Fenerbahçe Galatasaray maçını izlemek için arkadaşlarımızın evine gitmek üzere hareket etmişken, babamın "endişelenme" diye başlayan cümlesiyle vücudumun gerilmeye başladığını hissettim. "Kardeşinin bileği kesilmiş, Nişantaşı Amerikan Hastanesine gitmelisin" diye devam eden cümlesiyle allak bullak oldum. Ne düşüneceğimi bilmedim. Aklıma sonsuz kötü senaryo geldi. Telefonu kapatıp kardeşime ulaşmaya çalıştım, yaklaşık on dakika sonra sesini duydum ve ilk derin nefesimi o an alabildim.

Sağ bileğindeki atar damarı, duyu sinirleri ve baş parmağına ait tendomu kesilmiş ve mikro cerrahi gerektiren bir işleyapılması gerektiğinden ve Amerikan Hastanesinde işin uzmanı olmadığından Kadıköy Acıbadem Hastanesine ambulansla gönderilmiş. Biz de İstanbul trafiğinde haberi aldıktan iki saat sonra ancak kardeşime ulaşabildik.

Çok şükür iki saat süren başarılı bir operasyonla hastaneden taburcu oldu. Ağrıları var ama geçecektir ve inannıyorum ki biz ne kadar pozitif olursak o kadar çabuk iyileşecek.

Bütün bunları neden mi yazdım;
1-Olay bir ev kazası. Elindeki borcam kayıyor ve mermer tezgaha çarpıyor. Kırılan parçalar vücudunun çeşitli yerlerini kesiyor ama en önemlisi hayati olan atar damarını kesiyor. Elini havaya kaldırıp, diğer elini üzerine kapadığı ve en kısa sürede hastaneye gittiği için, bugün hayatta ve yaşıyor. İlk müdahale çok önemli. Benzer bir şeyle karşılaşırsanız lütfen panik yapmayım!!!
2-Ülkemizde Sağlık Bakanlığınca incelenerek yapılan araştırmaya göre son 5 yılda 120.000 çocuk ev kazası sonucu hastaneye müracaat etmiş ve 2000'i hayatını kaybetmiştir. LÜTFEN ÖNLEMIMIZI ALALIM!!! ( Yetişkin kayıtlarına ulaşamadım )
3~Evimizde gerekli bütün önlemleri alalım!!!!
4~Bir süre kardeşimin yanında olacağım ve gözüm başka bir şey görmeyecek, "nereye kayboldu" demeyin.
5~Kardeş CANDIR!! Iyi ki onun gibi harika bir kardeşim var ve hayatta!!!

Sevgilerimle
pehito

7 Kasım 2013 Perşembe

ARKANI DÖNME (6. BÖLÜM)

İlk kez okuyacaksan BURADAN başla. :)



Nereye yıkılmalıydım, ne tutacaktı beni. Ne yöne gitsem dağılacaktım belliydi. İlk gün geldi gözümün önüne. İkinci tatilimi de Ege'de yapıp İstanbul'a dönmüştüm. Arkadaşlarla Taksim Nevizade'de rakı-balık yapalım demiştik. Murat'ın sevgilisinin bir kız arkadaşını da davet etmişlerdi. Arkadaşı da masada olduğu için hiç geyik çevirmemiştik. Hem Murat ve Simin ciddiydi. Çok geçmeden nişan yapmayı planlıyorlardı ve bu bir kere daha dikkat etmemiz anlamına geliyordu.

Ortaya biraz kalamar biraz ahtapot sipariş ettik. Onu da Simin'e hoş görünsün bizim Murat diye, şıklık olsun diye yani. Yoksa ortaya mevsim salatası, yanına da mevsim balıkları bir de buram buram anason kokan bir rakı oldu da bitmişti, yetmişti.

Balıktan koca bir parça ağzıma atmış, tam rakımı elime alacakken; omzunun altına uzanan beyaz tenine inat yüzünün önüne saldığı siyah saçları, beyaz üzerine mavi, kırmızı ve yeşilin birbirinin içine karıştığı çiçek desenli ceketi ve altına giydiği vücudunun hatlarını gösterişli bir şekilde ortaya çıkaran lacivert pantolonu, az topuklu ayakkabılarıyla fashion kızlarını kıskandıracak güzellikte bir kadın masamıza doğru emin adımlarıyla yürüyordu. Her adımı kalbimin içine sızıyor gibi yavaş ama her koyduğu adımla, ben buradayım der gibi geliyordu.

O an ağzım yarı açık bakıyordum ona ve hiçbir eklemime sahip olamadığım gibi çeneme de hakim olamamış "bu ne güzellik" demiştim, bizi tanıştırdıklarında. Arkasına bakmadan kaçacağını Murat'a ve Simin'e bu nasıl bir manyak diyeceğini düşünmüştüm ama öyle olmadı. Gülümsedi ve sanki hayatında ilk kez böyle bir cümle duymuş gibi gözlerimin içine baktı ve "teşekkür ederim" dedi. Yüzünde ortaya çıkan o gamzesine ilk o gün aşık oldum ben, tam o an ve ölene kadar da böyle olacağına söz verdim.

O gece bana bir fal baktı. İşime dair, aileme dair doğruluğu  sadece benim tarafımdan bilinen çok özel şeyler söyledi ve bir de bir yıl içinde evleneceksin dedi. Cüretsizce çıkmıştı ağzımdan o cümle ama diyorum ya onu gördüğüm an kaybettim bedenimin kontrol yeteneğini "seninle olacaksa neden olmasın!!!" fincandan alıp gözlerime dikti gözlerini ve minik bir tebessümle "neden olmasın!!!" deyiverdi. Selin hatırı sayılır bir şirkette müdürlük yolunda ilerliyordu ve ben biliyordum ki onun gibi güzel, akıllı, kariyer sahibi bir kadın, benim gibi ilk kitabı yeni basılmış -o da rica minnet- bir adamla neden evlensin. Tamam aileden kalan hayatımı sürdürmeme yetecek kira gelirim vardı ama bu yetmezdi bunu biliyorum. Eminim bütün o gülüşler, o haddini aşan konuşmalarıma tahammüller hepsi aldığı alkolün etkisiydi. Gerçi dikkat etmiştim pek de içmemişti.

-"Burak Bey iyi misiniz"
O içime işleyen Selin'li anlardan sancılar içinde çıkıp, her şeye veda ettiğimi bilerek, aldığım her soluk ciğerimi kesiyor gibi;
-Bilmiyorum, bilemiyorum. Neden hastanızdı Selin, benim bilmediğim neler olmuştu hayatında. Neden "ölümden çok uzakta olduğumuzu düşünüyordum" diyorsunuz, neden yakındı Selin ölüme. Hepsi için cevap istiyorum sizden? dedim.
Derin bir iç çekti ve;
-Burak Bey, hasta vefat etmiş olsa bile, benim size bunları anlatmam yasal değil, üzgünüm. Gerçekten çok üzgünüm.

6. bölüm sonu
pehito
kurgu, hikaye
7. BÖLÜM BURADA

5 Kasım 2013 Salı

ARKANI DÖNME (5.BÖLÜM)

İlk kez okuyacaksan BURADAN başla. :)

Anneme bıraktığım her bir kağıdın hayal kırıklığıyla gidiyordum. Selin hiç mi güvenmemişti bana, ona göre beceriksiz bir adamdım da, bana bunu hiç mi belli etmemişti. Çocuğuma bakamazdım, ona bir şey olursa her şeyi birbirine mi karıştırırdım. Yoksa bu gidiş planlı mıydı? Yaşayacaklarını biliyor muydu? Yine o yol gösterici dediği, diğerlerine benzemiyor dediği rüyalarından birini mi görmüştü de böyle bir hazırlığa girişmişti!

Evimiz Moda'da, hastane Nişantaşı'ndaydı. Aradaki yolu şuursuzca ilerlemiştim, hastane kapısından girdiğimde; arabamın kontağını ne zaman çevirdiğimi, ne zaman hastanenin önüne park ettiğimi fark etmemiştim. Kendimi kaza anına geri dönmüş gibi hissettim. Sesler yine uğultulara dönüştü, görüntü bulanıklaştı, yerin ayaklarımın altından kaydığını hissettim ve sonrası; görüntüyü geçirmeyen ama sesi olduğu gibi size ileten, asker yeşili örtüyle çevrelenmiş bir alanda sedyenin üzerinde sırt üstü yatıyor oluşumdu.

Hemşirelerin kulak tırmalayan sesini duyuyordum. An itibariyle bütün sesler olduğundan daha büyük değiyordu kulaklarıma.
"Danışmaya doğru ilerlerken düşüp bayıldı. Nabzı normal, ateşi yok. Panik atak olabilir."
"Pardon, pardon kalkabilir miyim?"
"Lütfen biraz daha uzanın, doktor hanım geliyor."
"Peki"

Peki, peki, peki her şeye peki. Gelsin bakalım. Neyi tedavi edebilir. Kalbimde ki sızıya bildiği bir ilaç var mı? Beni sakinleştirecek, eksik parçamı tamamlayacak bir ilacı var mı, buradan alıp götüreceğim sevgilimi toprağa emanet etmeden yola devam edebilmemizin çaresi var mı doktor hanımda. Hadi gelsin bakalım..

-"merhaba"
-"merhaba"
Annenin yavrusunu en çaresiz anında sarıp sarmalayan sıcacık sesi gibi geldi bu "merhaba"
-"Adım Sinem Keskin, hastanenin psikoloğuyum. Vücut değerleriniz olağan çıktığı için bana haber verdiler. Adınızı öğrenebilir miyim?"
-Burak Yiğit.
-Daha önce bu tarz bayılmalarınız ya da bayılırken hissettiklerinize benzer semptomlar yaşadınız mı hiç?
-Hayır. Daha önce bana bu kadar yakın birini sonsuza kadar kaybetmedim. Eşim bir trafik kazası geçirdi ve hastanenizin morgunda. Dün akşam üzeri buraya getirdiler. Cenaze işlemleri için geldim ve kendimi hiç iyi hissetmiyorum.
-Selin Yiğit'den mi bahsediyorsunuz, eşiniz miydi? Başınız sağ olsun, gerçekten çok üzgünüm.

Işıl ışıl parlayan çimen yeşili gözlerindeki tüm elektrik kesilmiş gibiydi. Son cümlesiyle sanki yüzü matlaştı, belli ki otuzlu yaşlarının başındaydı ama bir kaç yaş daha ileri gitmiş gibi, çilli yanakları daha da çillendi ve hücrelerinde ki bütün kan çekilmiş gibi pembe-beyaz yüzü sarardı.
Selin'in burada olduğunu bilmesine anlam veremedim. Her yatırılan hastaya dair bilgileri olamazdı. Türkiye'nin en kapsamlı ve en çok hasta kabul eden hastahanesinde böyle bir hasta takibinin yapılması mantık dışıydı. Peki öyleyse, nasıl, nereden biliyordu Selin'i.

-Karımı nereden tanıyorsunuz?
Yine kanatlarının altına almak istermiş gibi, yumuşak kadife sesiyle beni olduğum yere, kalbimin sadece Selin'e ait yerine kilitledi.
-Burak Bey eşiniz iki yıldır benim hastamdı ve bu yaşanan sondan artık çok uzakta olduğumuzu düşünüyordum.

5. bölüm sonu
kurgu, hikaye

6. BÖLÜM