30 Ekim 2013 Çarşamba

ARKANI DÖNME (4. BÖLÜM)

İlk kez okuyacaksan BURADAN başla. :)



Bornozumu kaptığım gibi banyodan çıkıp Kayra'yı kucağıma aldım.
-Baba, annem nerede?
-Kayracığım, annen gitti.
Bunu söyler söylemez yine o katılarak ağladığı krizlerden birine başlayacağını düşünüyordum ama Kayra;
"Gelecek mi?" diye sordu.
-Hayır kızım, annen çok uzaklarda. Belki bunu seninle daha sonra tekrar konuşuruz ama şunu bilmelisin; seni çok seviyor.
-Ta-mam..

Nereden gelmişti bu olgunluık, neler oluyordu bilmiyorum. Ama bir an Kayra'nın tepkisiyle içimde biriktirdiğim tüm nefesi koyverme fırsatı bulabildim.

-Banyo yapmak istiyorum baba.
Genellikle Selin, Kayra'yla ilgili hiçbir şeyi bana bırakmazdı, bir kaç defa birlikte banyo yapmıştık ve altından kalkabileceğimi düşünüyordum.. Suyun ısısını ayarlayıp küveti doldurdum, yanına almak istediği bebekleriyle birlikte Kayra'yı Suya bıraktım. Kayra'nın bebek şampuanını aramak için dolapları karıştırırken her dolaptan elime bir kağıt parçası gelmeye başladı.

"Kayra'nın bebek şampuanı sağdaki üst dolapta. Kayra'nın bebek pudrası soldaki çekmecede, Kayra'nın yedek bornozu odasındaki komedinin alt çekmecesinde."

Gözlerime yaşların dolmaya başladığını hissettim ama akmasına izin vermeyecektim. Selin biliyor muydun, öleceğini biliyor muydun? Koşarak evdeki çekmecelerin teker teker hepsini açtım. Allah'ım her birinden aynı şey çıkıyordu. (Her çekmecede ne olduğu üsten alta doğru sıralanmış şekilde.) Bana ait olanlar çekmeceler ya da dolaplar dışında hepsinden bir kağıt parçası çıkıyor ve her bir kağıt parçası kalbime hançer gibi saplanıyordu. Biliyor olamazdı, insan kaderini nereden bilirdi. Sahi kader neydi?

Bizim elimizde miydi, yoksa yaradılışımızla belirlenmiş bir çizgi miydi? Kim yazıyordu, tanrı mı, kul mu? İnançsız bir adamın ilk kez tanrıyı sorgulayışıydı bu an. Ölümü bu kadar yakın yaşamamıştım hiç, şimdi bir şeylere sığınmaya ihtiyaç duyuyordum ve ilk durak varlığını bir kez bile sorgulamadığım tanrı mıydı?

Üzerime serilen dikenleri bir bir bedenimden çıkarıp bir kenara bıraktım. Haberim vardı, her buldukları fırsatta eskisinden daha güçlü yapışacaklardı tenime. Ama ne tenim onların yabancısı ne de onlar tenimin yabancısı olacaktı. Kayra'ya baktım. Bebeklerine annesinin bir daha gelmeyeceğini anlatırken, saçlarını şampuanladım ve kısacık bir durulamadan hemen sonra Selin'le Londra'ya gittiğimizde Mothercare'de görüp aşık olduğumuz kafasını geçireceğimiz kısmı ayıcıklı krem rengi bornoza onu sarıp  düşüncelerimden de kurtulmak ister gibi bir çırpıda Kayra'yı banyodan çıkardım.

Selin'in her çekmeceye yerleştirdiği kağıtları elimde biriktirdim. Hiç zorlanmadan Kayra:'nın giysilerini bulup onu giydirdim.
-Kayra bu gün babaanne gelecek!!
Tamam anlamına gelen bir ses çıkarıp kafasını yukarı aşağı salladı. Kayra'yı alıp mutfakta mama sandalyesine oturtmuşken zil çaldı. Mutfaktan sola dönüp krem rengi döşemenin üzerinde ilerledim, kapıyı açtım ve annem şişmiş gözleriyle karşımda, bana zoraki gülümsüyordu.
Elimdeki kağıtları anneme uzattım, "mutfak çekmecelerinde de aynılarından var, ben cenaze işlemleri için çıkıyorum. Kayra sana emanet" diyebildim. Kayra'ya döneceğimi söyleyip kapıyı kapadım ve oraya doğru ilerlemektense bedenimi korlara atmayı tercih edeceğim yola doğru her bir adımı ruhumu parçalayan yola doğru yol aldım.

4. bölüm sonu
kurgu,hikaye
pehito
5. BÖLÜM

29 Ekim 2013 Salı

29 EKİM CUMHURİYET BAYRAMI

Ben diyorum ki; okunmalı okunmalı ve anlaşılmalı. Öngörülü bir hitabe ve kimseye söyleyecek söz bırakmıyor. Herkesin Cumhuriyet Bayramı'nı kutluyorum.

Sevgilerimle
pehito

          


***
Ey Türk Gençliği! 

Birinci vazifen, Türk istiklalini, Türk Cumhuriyeti’ni, ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir.

Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek dahili ve harici bedhahların olacaktır. Bir gün, İstiklal ve Cumhuriyet’i müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için içinde bulunacağın vaziyetyin imkân ve şeraitini düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şerait, çok namüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklal ve Cumhuriyet’ine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalalet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri şahsi menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler; millet fakrü zaruret içinde harap ve bitap düşmüş olabilir.

Ey Türk istikbalinin evladı! İşte bu ahval ve şerait içinde dahi vazifen Türk İstiklal ve Cumhuriyeti’ni kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur.

Gazi Mustafa Kemal Atatürk
****

28 Ekim 2013 Pazartesi

HAYALLERİNLE GEL MİM'İ

Selaaaam, HAYALLERİNLE GEL'in güzel kalpli ve bir o kadar bloğundaki yazılarında kurduğu her bir cümleye beni aşık eden sahibesi, çok keyifli bir mim hazırlamış. "Benim, sizin ellerinize emanet ettiğim hayal fırçası..Düşlerinizi istediğiniz renkte boyayabilirsiniz..Dinlemeyi çok isterim.." demiş. Ben de aldım elime fırçamı sizleri de içine çekmek istediğim bir hayal kurdum. Okuyun bakalım sevecek misiniz!!!

**


Bilin bakalım neredeyim? Bir igloo'nun içinde. Küçücüktür içi, beyazdır her bir yeri. Geri kalan renkleri siz yapıştırırsınız içine. Ben biriktirdiğim tüm pembeleri mavileri astım buzdan duvarlı antresine. Hiç siyah getirmedim bu küçük evime.

Hava çok soğuk, sarılarak ısınıyoruz sevdiklerimize. Bazen bir bakış atmam bile yeterli, sevgi akan gözlerine. Yerin altına doğru kazdığımız kapısından dışarı çıkıyorum, manzaram bembeyaz kar yığını, kamaştırıyor gözlerimi. Telefonumu sallıyorum, sinyal alabilir miyim diye, bir küçük çizgi bile göremiyorum. Arkamı dönüyorum beyaz kutup ayısı, okşuyorum postunu sıcacık oluyorum. Telefonu ona veriyorum. "Tüm sevdiklerim yanımdayken ne gerek var ki sinyale."

Asmış yüzünü bakıyor bana kutup ayısı, "tamam gel sana balık ziyafeti vereyim, bunu da bırakalım okyanusa, dalgalar ulaştırır ihtiyacı olan birine" Kızım geliyor arkamdan "anne bunu unuttun" diyor, laptop'u uzatıyor. Alıyorum elime, bizim birbirimizden başkasına ihtiyacımız yok diye geçiriyorum içimden sessizce, onuda bırakıyorum okyanusun derinliklerine. Kızımın gözleri başka bakıyor bana ya da bana öyle geliyor. Sonra anlıyorum, yüzümü çevireli çok olmuş başka yerlere. Sevdiklerimle çok mesafe girmiş aramıza. Ne çok uğraşacak şeyim varmış gelip geçici bu hayatta, aman ne çok gereksiz şeyi dert edinmişim kendime.

Gerçeğime sarılıyorum. O beyaz saf tertemiz dünyama, kızımı kucağıma alıyorum. Minik bir buse konduruyorum yanağına. "Biliyor musun anne, seni ben dünyalaaaar kadar çok seviyorum" diyor. Benim yüzümde o anın huzurunu yansıtan bir tebessüm kalıyor.

Umarım hepimizin bembeyaz yeni açılmış sayfaları olur..
Tüm Dünya huzur içinde olur!!

*

Evet sıra geldi benim mimlediklerime;

olur gider, burcu BAYRAM, anarşi, sonsuz, dondurma delisi, abdullah kara, bücürükveben, elsa, Ali ÇALIŞKAN, Aslı Yılmaz, Serkan Aydemir, Ahu Kader, crazywomanrosemary, bicümle, Tuxedo, atesinsesi, Recep Altun..

Unuttuğum varsa kusura bakmayın, son on günde bana yorum yapanları yazdım. Yazmak istediğim bazı arkadaşlarımı, hayallerinle gel ve deeptone mim'lediği için yazmadım.
:)

igloo: eskimoların evleri :)
Sevgilerimle
pehito

26 Ekim 2013 Cumartesi

BERABER YÜRÜDÜK BİZ BU YILLARDA



En baştan söyleyeyim.
Önsöz'ü var.
Son söz'ü daha söylenmedi.
Başı olan sonu henüz olmayan bir kitaptır bu.

AKP iktidarının şeceresidir.
Gazete manşetlerinden kronolojisidir.
11 yılın arşiv özeti...
Haber hafızasıdır.

Hangi adamlar, hangi sırayla atıldı?
Hangi sansasyon, hangi basit olayın artçısıydı?
Hangi sebep, hangi sonucun işaret fişeğiydi?

25 Ekim 2013 Cuma

ARKANI DÖNME (3. BÖLÜM)

İlk kez okuyacaksan BURADAN başla.



Önümde, tik ağacından, sırt kısmı iki ağaç parçasıyla tutturulmuş, acil cila istiyorum diye bağıran sandalyelerde; siyah saçları özenle yandan ayrılmış ıslak jölelenmiş yirmi adam sırtı bana dönük otururken birden loş ışığı yok edecek spotlar açılıyor ve sandalyelerimizin önüne kristal abajurlerin orta yerine konulduğu, yeşil çiçeklerin muhteşem motifleriyle işlenmiş İngiliz tarzı tabakların ve gümüş; çatal, bıçakların tam da olması gerektiği gibi kurallı yerleştirildiği muhteşem masaların varlığını fark ediyorum.

Kulağıma güzel aksanıyla fransızca bir aşk şarkısı çalınıyor. Beyaz masa örtüsünden kafamı kaldırdığımda gözyaşları içinde şarkıyı söyleyen adamı görüyorum. İçim acıyor, nasıl tarif edebilirim bilmiyorum. Sadece.... Acıyor. Sanki kalbim yerinde değil gibi, bedenime can veren ruhum içimden sökülüp derin sancılar içinde bedenimden uzaklaşmış gibi bir acı ve tam o an omzuma değiyor bir el. Nar çiçeği tırnaklarından parmaklarına ve omzuna ve yüzüne doğru uzanıyor gözlerim.

Gözleriyle buluştuğu an gözlerim. Nutkum tutuluyor. Sıcak göz yaşlarım yavaşça süzülüyor yanaklarımdan. Tebessümü ve içine gömülmek için öldüğüm gamzeleriyle Selin. Elimi tutuyor ve beni oturduğum yerden kaldırıyor. Hafiflediğimi hissediyorum, yanaklarına dokunuyorum. Teniyle bir olmuş beyaz elbisesiyle melekleri kıskandıran karım, hayat arkadaşım, aşkım, Kayra'mın annesi karşımda bana bakıyor.

"Aslında araya zaman girmesi hiç de fena olmadı" diyor.
Neden benimle arasına mesafe koymak istediğini anlayamıyorum, beni daha ne kadar üzebilir diye geçiriyorum içimden ve yine o tarifsiz acı gelip kalbime yapışıyor.
"Tabi ki seni çok özlüyorum sevgilim, lütfen aklına yanlış bir şey gelmesin. Ama uzun süreli ayrılıklardan sonra sevgiline sarılmak çok daha güzel, değil mi?"
Bir şeyler söylemek için dudaklarımı aralıyorum ve o an Selin bana doğru uzanıyor. "Bir daha sakın kaybolma aşkım, bu çok zor, sensizlik çok zor" diyebiliyorum ve öpüşüyoruz. Bulutların üstünde iki tüy gibi, ben o'ymuşum, o da benmişim gibi..

Gözlerimi açtığımda duvarda asılı düğün fotoğrafımıza terler içinde bakıyorum. Selin'i bir kez daha kaybediyorum. Ve artık dönülmez yerlerde olduğunu biliyorum. Koltuktan kalkıp ebeveyn banyosuna giriyorum, üzerimdeki kıyafetleri dünün lanetinden kurtulmak ister gibi çıkarıyorum. Duşta soğuğu açıp suyun derimin altına geçip hücrelerimi esir almasını bekliyorum. Donarsam, sevgilime gidebilirmişim gibi bekliyorum. Ta ki Kayra'nın annesini arayan çığlıklarını duyana kadar!!

pehito
kurgu,
3. bölüm sonu
4. BÖLÜM

TANRI'NIN UNUTULAN ÇOCUKLARI


Avustralya'da altı ödül almış Craıg Sılvey'in kitabı,  kusursuz bir kurguyu okurlarına sunmaktadır.

Yetişkinliğe geçiş döneminde olan Charlie'nin, toplum dışından dışlanmış Jasper Jones'un sıcak bir yaz akşamında penceresine gelmesi ve onunla, kimseyle paylaşmadığı sırrını paylaşmasıyla hayatı tamamen değişir.

Bazı kesin yargılarımızı (arkadaşlık, faklılıklar,hayata bakış) yeniden değerlendirmemizi ve ara ara kendimizi sorgulamamıza neden olacak roman Craıg Sılvey'in müthiş akıcı diliyle anlatılmış.

Okumanızı kesinlikle ve kesinlikle tavsiye ediyorum.

Yayınevi        : Martı Kitapevi
Yazar            : CRAIG SILVEY
Sayfa sayısı    : 448

Aldığı Ödüller : Batı Avustralya Prömiyer Ödülü
                        Avustralya Yayın Sektörü Yılın Kitabı
                        Avustralya Yayın Sektörü Yılın Edebiyat Kitabı
                        Avustralya Yayıncılar Ödülü
                        Avustralya Bağımsız Yayıncılar Ödülü
                        Avustralya Bağımsız Yayıncılar En İyi Kurgu

keyifli okumalar
pehito

24 Ekim 2013 Perşembe

GEÇ KALMIŞ BİR MİM!!!

Çok fazla geciktirdiğim için özürlerimi sunuyorum.
:)
Bloğunu keşfettiğim günden beri özellikle Kore'li arkadaşlarımIza karşı misafirperverliğine konuk olduğumuz yazılarını zevkle okuduğum, fotoğraflarını keyifle incelediğim Aslıcım'a kocaman sevgilerimi ve teşekkürlerimi iletiyorum.
Ve başlıyorum..
:)

Kozmetik Ürünlerimizden Gökkuşağı

Anladığım kadarıyla cildimiz için ne yapıyoruz onu yazmamız gerekiyor.
Ama ben parfümümden bahsetmek istiyorum. Benim için dış görünüşten bile daha önemli bir şey var, o da size bir metre yaklaşmış birinin güzel kokunuzu alabilmesi.
Yaklaşık on yıldır aynı parfümü kullanıyorum ve sanırım ölene kadar da onu kullanmaya devam edeceğim, hep olumlu tepkiler aldım ve ben de çok seviyorum. 
Parfüm: Dior Addict

Kozmetik olarak kullandığım, göz altı nemlendiricisi, yüz serumu ve yüz nemlendiricisi de Dior'un ürünleri.
Makyaj malzemelerinde shiseido'yu tercih ediyorum. Özellikle kapatıcı özellikte olanlarında çünkü uv filtreli, nemlendirici özellikte ve çok ince, cildinize zarar vermeyecek yapıda olduğu için. 

Makyaj yapmayı seviyorum, düzenli cilt bakımı da yaptırıyorum. Ama mümkün olduğunca az makyaj ve yapıyorsam abartıdan uzak makyaj yapıyorum. Ve biri "makyajını ne kadar güzel yapmışsın" deerse gidip hemen çıkarıyorum. Çünkü biliyorum ki en iyi makyaj, sizin güzelliğinizin önüne geçmeyen makyaj :)

Ve en önemlisi sağlıksız her şeyden uzak durmaya çalışıyorum, beslenmeme çok dikkat ediyorum. Ama ben yazdıkça yazıyorum, biri beni durdursun. Aslıcım; tekrar çok teşekkür ediyorum. İşin kolayına kaçıyorum ve cevaplamak isteyen bütün arkadaşlarım cevaplasın, ben keyifle okurum diyorum..
:)

Bu da evimden küçük bir kare :))

Fotoğraf

Sevgilerimle 
pehito



21 Ekim 2013 Pazartesi

ARKANI DÖNME (2. BÖLÜM)

İlk kez okuyacaksan BURADAN başla. :)

Uzun uzun Kayra'ya baktım. Onun yüzünde Selin'e benzeyen bir şeyler arayıp durdum. Kayra gözlerini kapadığında bütün doğa kurallarına inat bana benziyordu. Onun Selin'e benzer tek yanı gözleriydi. Annesininki gibi derin bakan kara gözleri.

Dünya'ya geldiği günü hatırlıyorum. Selin normal doğumdan korktuğu ve bir kaç kötü doktor tecrübemizden sonra, "güvendiğim bir doktora sezeryan yaptırırım, hem günü ve saati belli olur, risk almak istemiyorum" demişti. Kayra'yı taşıyan oydu ve tabi ki karar Selin'in olmalıydı. Kayra'yı kucağımıza verdikleri an ikimiz de bir gülüp, bir ağlıyorduk. Hayatımın en şaşkın deneyimi buydu. Selin öyle bir anda bile her zamanki muzipliğini yapmıştı. "Senin bir kopyanı dünyaya getireceğimi bilseydim, bu işe hiç kalkışmazdım" deyip küçük bir tebessümünden sonra, içine gömülmek istediğim gamzeleri yüzünde gül gibi açmıştı.

Ona aşıktım, hem de deliler gibi ama o gün bir kez daha aşık olmuştum. Bugüne özel aldığı göğsünün üst kısmı imitasyon incilerle işlenmiş pembe geceliğinin üzerinde duran yüzü, her zamankinden daha aydınlık ve ışıl ışıldı. Memesine yapışmış olan kızımızın varlığı onu eskisinden daha kadınsı gösteriyor ve artık her şeyime ortak bir bebeğin hayatımıza girdiğini anlıyordum.

20 Ekim 2013 Pazar

MUTFAKTA AŞK KOKUSU VAR



İlk iki bölümünü bitirmeden önce kitabın kötü çevrilmiş olduğunu düşündüm. ikinci bölüm bittikten sonra olaylar elinizden kayıp giden sabun gibi, ardı ardına gidiyor.

Boşanma arefesinde olan Amber kendine yeni bir hayat kurmaya çalışmaktadır. başlangıcı Oscar'ın mutfağında yapan Amber'ın duygusal yaşamına, bu kitapta konuk olacaksınız. Kaybettiği öz güvenine ulaşmak için hangi yollardan geçtiğini okuyacağınız kitap, bir kadının duygusal zaaflarını olabildiğince akıcı bir dille ifade etmektedir. Aşkın, ihtirasın, pişmanlıkların yazıldığı kitap hayatımızın içinden alınıp kitabın sayfalarına doğal, günlük bir dille yerleştirilmiş.

Bir de kitabın son sayfasında sizi hoş bir sürpriz beklemektedir. "Evde yemek nasıl pişirilir"e ait bir internet adresi ve bir kaç yemek tarifi.

Yazar          : Eleanor Moran
Sayfa Sayısı :463
Çeviri          : Başak Öztürk
Sonsuz Kitap/Panama Yayınları
2013

keyifli okumalar
pehito
:)

18 Ekim 2013 Cuma

ARKANI DÖNME!!! (1. BÖLÜM)


Arkasını ne için döndüğünü hatırlamıyorum, ben ve kızım arabaya biniyorduk, kızımın minik dudaklarından aldığım öpücüğün neşesine gömülmüş keyifle onu araba koltuğuna oturtuyordum. Karımda geçirdiğimiz huzurlu günün keyfiyle gülümseyerek bizi izliyordu. Ona bakıp ne kadar şanslı bir adam olduğumu düşündüm ve sonra;

Neden dönmüştü arkasını, hatırladığım acı bir korna, kırmızı bir araba ve arabanın arka koltuğunda sarı saçlarını gördüğüm ama yüzünü göremediğim bir kadın. Bütün kemiklerinin kırıldığını duyabiliyordum. Bir kağıt parçası gibi yere serildi ve veda etmeden beni ve kızımı bırakıp gitti.

Bütün bedeni kan içerisindeydi. Onu öylece yerde bırakıp gerçek onu aramaya gitmek istiyordum. Sanki yerde yatan 7 yıllık eşim değildi. Her zamanki duru beyaz teni kırmızıya boyanmış, kendi kanı üzerine kırmızı bir örtü gibi serilmişti. O olamazdı yerde yatan benim aşkım olmazdı. Beni ve kızımı bırakıp gitmiş olamazdı. Ben grip olduğumda bile hayatımdaki diğer şeylerle nasıl baş edeceğini bilemeyen bir adamken, o bana bunu yapmış olamazdı.

10 Ekim 2013 Perşembe

DUYGU'LU MİM :)

Aramıza yeni katılan, zevkle takip ettiğim güzel içten yazılarını bizimle paylaşan bloger arkadaşım duygulu Duygu Seçer beni de seçmiş ve mimlemiş. Ben de zevkle, elimden geldiğince sorularını yanıtlamaya çalıştım. Duygucum çok teşekkür ediyorum.




1-En çok incindiğin/kırıldığın kelime?
"abla" denmesi.. :) Biliyorum tamamen saygıdan.. ;)

2-"Herkesin kullandığı bir kelime olur, ama senin için bir insan olur, o özel insan o kelimeyi kullanınca alınırsın" ne düşünüyorsun?
Düşünüyorum öyleyse varım. demek istedim. Duygu'cum ben bu soruyu anlayamadım..
;)

3-Seni en çok duygulandıran şarkı?
Onunla geçirdiğim her ana tanıklık eden bütün şarkılar. Ama özellikle bir şarkı adı ver diyorsanız şimdi aklıma gelen Zülfü Livaneli GÖZLERİN gerçi ben bu şarkıyı ilk kez Yavuz Bingöl'den dinlemiştim :(..

9 Ekim 2013 Çarşamba

ALT KİMLİK-ÜST KİMLİK

Dün gece kanallar arasında gezinirken NTV'de bir mola verdim.

Faruk Mercan isimli bir şahsın "Andımızın kaldırılmasıyla ilgili ne düşünüyorsunuz" sorusuna verdiği yanıt tüyler ürperticiydi. Kelimesi kelimesine olmasa da şunları söyledi; "Ben andımızın bir çocuğun ruhunda bir yer edindiğini düşünmüyorum. Ben okudum ve hiç etkilenmedim. Biz doğuya ziyaretlerde bulunuyoruz ve oradaki Kürt'ler bu durumdan çok rahatsız. O insanlar andımızı okumak istemiyorlar. Ben Ne Mutlu Türk'üm Diyene cümlesinin bir getirisinin olduğunu düşünmüyorum. Eğer andımızın kaldırılması Kürt Meselesi ve terör için bir çözüm olacaksa neden kaldırılmasın" deyip cümlesine şöyle devam etti. "Kaldırılmasının ne zararı var ona bakılmalı ve sonra bizim için ne faydası var, getirisi ne olacak, bir de ona bakılmalı" diye ekledi.

8 Ekim 2013 Salı

MUTLULUĞUN ÖTEKİ YÜZÜ



Kitaplara dair yeni bir yargım var. Sanki her birinin kapağı şeker gibi. Gördüğünüzde rafta bırakmak istemiyorsunuz. Son zamanlarda aldığım kitaplar; kapakları sayesinde evimin bir üyesi olup kitaplığımdaki yerlerini aldılar.

Sere Prince Halverson'un, Mutluluğun Öteki Yüzü isimli romanı da kitaplığımdaki yerini böyle aldı diyebilirim. Ve hakkını da verdi. Roman ilk sayfasından itibaren sizi içine sürükleyip kendine esir ediyor.

Ella gördüğü her renkle, her çiçekle hayatındaki hiçbir şeyi sorgulamadan sadece anın tadını çıkaran bir kadınken, bir gün bir dalga gelip hayatındaki tüm renkleri siliyor ve siz de kitapta mutluluğun öteki yüzünü paragraf paragraf okuyorsunuz. Aile bağları, annelik, çocuk olmak, eş olmak bütün bu sıfatların arasında kendinize en doğru yeri seçmeye çalışıyorsunuz.

Filmi çekilirse tekrar tekrar izleyebilirim diyebileceğiniz ve arada gülerek arada (hıçkırarak) göz yaşlarınıza sahip olamayacağınız bir roman. Keyifli okumalar.

Sevgilerimle
pehito

4 Ekim 2013 Cuma

BİR YUMAK MUTLULUK


Debbie Macomber'in Küçük Mucizeler Dükkanı isimli romanının devamı olan; Bir Yumak Mutluluk isimli romanı da en az ilki kadar akıcı bir dille yazılmış.

Bu kitapta da Lydıa Hoffman'ın dükkanına ilk romanında da olduğu gibi; üç bayan gelip örgü kursuna başlıyor. Birbirlerinin hayatlarının nasıl kesiştiğini keyifle okuyacağınız bu romanın son sayfasını kapadığınızda hayata dair bir çok kazanımınız olacağını garanti edebilirim.

Keyifle ve nasıl denir, su gibi okuyacağınıza eminim.
Sevgilerimle
pehito

2 Ekim 2013 Çarşamba

GEÇ KALAN BİR POST!!!

Bunu yazmak için çok çok çok geç kaldım ama kesinlikle benim bloğumda var olmalı bu post. Benim kızım bilecek, nereden kaldırırsanız kaldırın kızım gibi yetişen çocuklarla yeniden yeniden karşınıza çıkacak!!


Türküm, doğruyum, çalışkanım,
İlkem; küçüklerimi korumak, büyüklerimi saymak, yurdumu, milletimi özümden çok sevmektir


Ülküm; yükselmek, ileri gitmektir
Ey Büyük Atatürk!


Açtığın yolda, gösterdiğin hedefe durmadan yürüyeceğime ant içerim
Varlığım Türk varlığına armağan olsun
Ne mutlu Türküm diyene!