anne olmak |
Biz bu problemle çok erken tanıştık. Problem diyorum çünkü gerçekten uykularınızı kaçıran, sizin de boğazınızdan bir yudum geçirmeyen, bir dönemdir bu dönem. Çocuğum aç kaldı diye düşünmenizin yanında, en büyük korkunuz; ÇOCUĞUM GELİŞEMEYECEK oluyor. Kilo alamayacak, boyu uzamayacak en önemlisi zihinsel gelişimi geri olacak. Halbuki Afrika'daki insanlar başka bir gezegenden mi, pek ala genetiğinde ne kodlanmışsa çocuk ona göre büyüyecek. Düzgün beslenirse üstüne koyacak, çok üzülmek istiyorsanız; üstüne koyamayacağına üzülün, burada da üzerine eklemek derken sanmayın 1.60 olacak çocuğunuz 1.90 olsun ;) Yani rahatlamaya siz ilk paragraftan başlayın..
Gelelim bizim hikayemize; aslında o dönem pek anlayamadık. Bizim minnoş iki aylık, emmeyi bıraktı öyle bir bıraktı ki biberondan falan da almıyor, hem de anne sütünü; benim sütümü nasıl almaz diye öyle çok bozuluyorum ki. Bir de çevre baskısı "aaaaaa bıraktı mı", görmüyor musun " BIRAKTI İŞTE BIRAKTI!"
Neyse Allah'dan süt sağma makinesi diye bir icat var da, ben 11 ay sağıp verdim sütümü. Haa olmasa ne olacaktı; hiçbir şey. Koca bir mama sektörü var, boşuna mı var. Sadece olan anneye oluyor; gece misler gibi uykusundan kalkıyor, gidip mutfağa mama hazırlıyor tabi bunu babayla paylaşabilirsiniz, tabi yapabilirseniz :) Demek ki bebeğine kendi sütünü veremeyen bir sürü anne ve anne sütü almadan büyüyen bir sürü insan var. Yani işin özeti; dert değil.
Bir de o dönemde başka bir baskı var, sütünü sağmak; çocuğun emmesi gibi olmuyor, sütün kesilir diye. Yok canım doğru çocuğun emmesi gibi olmuyor, çok daha beter oluyor ama ben 11 aylıkken bile "tamam yeter artık, benden bu kadar" deyip bıraktım. Yani pek ala düzenli kullanınca o aleti ( üç saat de bir) sütünüz oluyor. Bu da benden müjdeli haber olsun size ;)
Allah'dan çocuklar Dünya'ya emme refleksiyle geliyorlar da uykuda soktuk ağzına biberonu, minnoşun karnı öyle doydu. Bebiş acıkır ben ya da annem kucağında hoplata hoplata uyutur, sonra sağılan süt ağzına biberonla verilir. Bunu yapmasak ne mi olur; HAYAT TAM BİR CEHENNEM OLUR :(
Gözleri açıkken veremezsin ağzına biberonu, açlık sinirlerini yıpratır ve sonu gelmeyen ağlamalar başlar. Biz de çözümü uyurken beslemek de bulduk, artık ne kadar doğru ne kadar yanlış bilinmez, bir uzmana danışılmadan tavsiye edilmez :)
Biz besleyebiliyoruz, karnı da tok ya minnoşun, sorun yok diye devam ediyoruz uykuda beslemeye. Bizim ki oldu altı aylık, gittik rutin kontrollerimize "haydi geçin artık ek gıdaya" dedi doktor. "Çocuk aç olacak, önce yoğurtla başlayın, onu da mamadan mayalayıp yapın, iki kaşık verin, sonra giderek artırın" falan filan. Biz de hııı deyip aldık bebişi, düştük evin yoluna.
O geceyi de sütle geçirip, ertesi günün yoğurdunu heyecanla mayaladım. Ertesi gün ikindi saatini bekliyorum, daha doğrusu bekliyoruz. İstanbul'da kız kardeşimdeyim o zaman. Annem, babam, kardeşim, eşim hepimiz çevirdik minnoşun etrafını, yani tribün hazır. O güzeller güzeli bin bir testten geçirilip alınmış pembe silikon kaşığa, alındı bir kaşık yoğurt; agucuk bugucuk yapıldı haydi kızım hoooop aç bakalım ağzını, DINK :(
Kapandı o ağız, biz o gün öğrendik biz artık İŞTAH PROBLEMİNDE varız.
Yok anacım masanın üzerine döküldü tüm oyuncaklar, boyalar olmadı, tencerede sular ama yok yok YOK, açılmadı o ağız.
Biz yaklaşık 11 ay sadece sütle besledik olur mu demeyin, oluyor. Olsun bolca kalsiyum, kemikleri sağlam olur, hatırlıyorum annem kaç kere bir bardak sütle gelip, geri dönmüştür 'Kızım iç bak boyun kısa kalacak' diye. Buradan şöyle bir sonuç çıkarabiliriz iştah probleminde de genler oldukça etkili, üniversitedeyim boy 1.67 kilo 44 düşün artık aradaki orantısızlığı. Çok alay konusu olmuşumdur arkadaşlarıma, "pehito hava çok rüzgarlı ağırlıklarını taktın mı" diye.
Dönelim tekrar bizim minnoşa, dedik bu böyle olmayacak; gittik bir BESLENME UZMANINA en profesöründen, önce bizim kızın mide elektrosu çekildi, sonuç: Bizim minnoşun mide kasları minimumun minimumunda çalışıyor. Bu da fevkaladenin fevkinde gibi oldu ;) neyse yani; alt sınırın altı. Bu sonuç korkulacak bir sonuç mu? Aksine sevindirici bir sonuç. Artık öğrenmişiz bir problem var ve çözümü de var. Hepsi bitkisel, kullanmakta hiç bir sakıncası olmayan, bir kaç ilacı var. Doktor anlatıyor, bunu yemekten önce, bunu yemekten sonra, bunu da uyumadan yarım saat önce alacak diye verdi üç ilaç. Bizimki sindiremiyormuş yediklerini o yüzden tok hissediyormuş kendini, kadın ekliyor "iki aylıkken gelseydiniz hallederdik, çocuk bırakmazdı emmeyi siz de boşuna perişan olmazdınız, çocuğu da zorlayıp nefret ettirmezdin yemekten" diye..
Sonra başladı çocuğunuzla yemeği nasıl yiyeceksinizle ilgili tam bir saatlik söyleşisine, ben bunları da paylaşmak istiyorum sizlerle.
Bir kere minnoşunuz sizinle aynı masaya oturacak. Yemekten yarım saat önce sıvı bir şey vermeyeceksiniz ki; midesi sıvıyla dolmasın, Önce katı yemekten başlanacak çorba en son verilecek. O gün ne yemek yaptıysanız masaya konulup minnoşa seçme özgürlüğü verilecek. Ben şöyle bir şey yapıyordum; tabi ki her çocuk pilav, makarna, patates gibi yiyecekleri öncelikli tercih edeceğinden sebze yemeklerini masaya önden getirip, yeterince yediğini düşündüğümde, diğerlerini koyuyordum masaya.
Çocuğunuza da; tabak, çatal, kaşık koyacaksınız ama elleriyle yemesine de izin vereceksiniz, asla televizyon açmayacaksınız, masa da onunla bir yetişkin gibi konuşacaksınız. Düşün artık çocuk 11 aylık bebişle kahvaltı ve öğlen yemeğini baş başa yiyeceksiniz, artık ne konuşabilirsiniz. Ben onu da şöyle çözdüm; kime kızsam, kim beni üzse, kimin yaptığı beni şaşırtsa ben yemek de minnoşa onları anlattım. Haa hiç mi iyi şey anlatmadım ;) tabi ki onları da anlattım. Bunun da faydasını gördüm. Hem kaşığını götürdü ağzına, hem başladı bir ay sonra cümle kurmaya, hem de ne cümle; 'Anne ben makarna istiyorum' düşün ağzını açmayan minnoştan iki güzel hediye :)) Bu arada bebişe asla ısrar yok, masadan yiyerek de kalksa, yemese de öpücükle uğurlanacak, masa yarım saatten daha fazla açık kalmayacak. Alternatif bir yiyecek verilmeyecek bir sonraki öğünü beklemesi gerektiği tatlı bir dille anlatılacak çünkü o minnoşlara ne kadar ayrıcalık tanırsanız çok daha fazlasını alıyorlar. Tecrübeyle sabit.
Bu müjde de sanmayın minnoş bir tabak zeytinyağlı, bir porsiyon köfte yiyor. Bir köftenin üç de birini yiyor, zeytinyağlıdan bir tatlı kaşığı yiyor iki tatlı kaşığı çorba içiyor. Ben arıyorum DOKTOR'a "ne olacak bizim bu durum" diyorum, o soruyor "ne yedi" anlatıyorum. Tamam diyor. "Benim için ağzına gidenin miktarı değil, çeşit" diye ekliyor.. Anladım diyorum anlamaya çalışırken.
Gelelim mi sonuca; hadi gelelim;
1-Hayatımızdan blendır çıktı.
2-Minnoş ağzına iki lokma da olsa götürüyor, her şeyin tadına bakıyor.
3-Sular seller gibi konuşuyor mantık yapıyor. 'Anne kuşların kanadı var uçar, uçakların kanadı var uçar, insanların kanadı yok uçamaz' :))
4-Mide kasları refleks halinde çalışırmış, bizim minnoşunda mide kasları gerektiği gibi çalışıyor, yediklerini sindiriyor. :))
Bütün bunlara kreşi de eklemek istiyorum, iki yaşından sonra muhakkak tavsiye ediyorum, en azından hafta da iki gün. Çocuğunuz sosyelleşiyor, beslenmesi değişiyor, arkadaşlarını gördükçe "aaa yemek yemek normalmiş, galiba artık ben bununla annemin dikkatini çekemeyeceğim" diyor. Çünkü bilelim ki o minişler her şeyin farkında "ne yaparsam annem benimle daha çok ilgilenir?" Onlar, bilin ki bunun derdinde.Gerçekten zor, hem de çok zor ama sabrımıza kuvvet deyip, her problemin geçici olduğunu bilmenizi isteyerek; ben bu yazıya koyuyorum burada noktayı.
pehito
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder