27 Mart 2013 Çarşamba

AŞKIM BİR BEDENDE Mİ?

aşk

Kaybetme korkusu değil mi bizi daha da bağlı yapan ve karşı tarafı bizim için vazgeçilmez kılan. Hep korktum ama öyle büyük bir aşktı ki, bitmez dediğim. Hiçbir şey düşünmeden öyle umarsızca bıraktım kendimi ona. Tüm benliğimi, kalbimin kapılarını açtım, doktor. Ne bekledim peki; aşkıma karşılık, samimiyet onun da bana karşı aynı hislerle yaklaşmasını.

Niye bu kadar acıttı doktor, niye? Halbuki her dokunuşumda aşk vardı, ona her bakışımda sadece aşk. Hiç bir beklentim yoktu, yanımda kalması dışında. Onu değiştirmeye de çalışmadım doktor. Onu öylece sevdim, o olduğu için sevdim. Biliyor musun doktor, sabah uyandığında pijamalı haliyle, gözleri kocaman şişmiş, dudakları kuruduğu için buruşmuş ve asla gülmediğinde, sinirli olduğunda. Her şeye rağmen ben onu her sabah; benim CANIM diye sevdim doktor.

Geçmişe saplanıp kaldım, iki yıldır kendimi aşamadım, hiçbir şeye dokunmadım her şeyi olduğu gibi bıraktım. Her sabah kalktığımda gidip önce aynaya baktım, hala bakışlarımda o var mı diye doktor. Öyle ki içimden çıkıp beni terk etmesinden korktum. Gülüşüm onun gülüşü, bakışım onun bakışı, benim her baktığım yerde o var doktor. Bırakmak istemedim, benden çıkıp gitsin istemedim. Korktum doktor, çünkü biliyorum aşkını alırsa benden gidip başka bedenlere verecekti ve biliyorum onlara bana baktığı gibi bakacaktı. Ben istemedim doktor, benden gitmesini istemedim.

Aşkımızın taştığı zamanlardaki gibi, başka bir bedeni kendine çekip sarılmasından korktum doktor. Onun teninin başka bir tenle bir olmasından, beni hatırlamamasından korktum. Bana kurduğu cümleleri başkasına kurmasından korktum doktor. Ben onun kanatsız meleğiydim. Dün gibi aklımda sözleri "sen benim hayatıma gönderilen kanatsız bir meleksin, kanatların saklanmış ki ben imkansızlığına inanmayayım diye". Şimdi kim olacaktı onun kanatsız meleği. Eğer saklanmış kanatlarım varsa doktor, onları kendi elleriyle kırdı, acımadan attı ve gitti.

Gözlerimizi birlikte kapadığımız gecelerden birinde, usul usul öpüp dudaklarımı, parmaklarını saçlarımda gezdirirken o söylememiş miydi; "seni kaçıranlar ne kaçırdığını bilse, inan ömürlerinin sonuna kadar yas tutarlar, iyi ki bendesin, benimsin" diye. Şimdi nasıl bırakıp gitti, vazgeçtikleri onun için bu kadar değersiz ise, bu cümle neydi doktor?

Beni neden seviyorsun dediğimde "bu aşkı sen alıyorsun benden, her gün daha da artarak. İnan hiçbirini ben vermedim sana" demişti. Peki şimdi ne oldu doktor, ben nerede yanlış yaptım, ondan aşkını istemekten ne zaman vazgeçtim de, onun aşkı bitti doktor.

Bana demişti ki doktor; "Sen anlaşılmayı hak ediyorsun, sana bakıp geçmemeli, bir durmalı burada ne var denmeli ama gözler hazırlanmalı ki, o eşsiz mücevherin ışıltısıyla kamaşmasın" şimdi doktor, ben ona kayıtsız şartsız içimi açtığım için mi tükenmişti bu ilişki, yoksa çok mu kamaşmıştı gözleri, artık kör olmuş beni göremez mi olmuştu. Soruyorum sana doktor, NEDEEEENN!!!


Neden bırakamıyorum onu, niye koyveremiyorum, biliyorum onu bıraktığımda ben kendime yeni bir yol açmış olacağım. Acılarımı bırakacağım, ne kaldı ki ondan bana, tatlı hoş bir hatıra mı. Acılar var her yerimi saran, ruhumu karartan. Niye çıkmıyorum aydınlığa, neden acıların insanı olmayı seçiyorum Böyle anlattıkça doktor, küçük Emrah geliyor aklıma, "acıların çocuğu" diye :) Niye böyle bir etiket seçeyim ki bu hayatta.

İçimde büyük bir aşk var benim, öyle kocaman, henüz bir kalıba sokmadığım, giydiremediğim kimseye, sadece "ben yaptım, ben yaşadım, ben bitirdim, yitirdim" dediğim kendi kendime. Birilerine uydurmaya çalıştığım nadir aşklarım oldu benim; platonik , melankolik, ama çok değerli oldular benim için, ben vazgeçmeyi bilmiyorum doktor. Halbuki; aşk bir beden de değil. Aşk kişinin kendinde. Alıp onları bedenlere koyuyoruz sonra beğenmeyip başka bir bedende tekrar deniyoruz. Anlattıkça neyi fark ediyorum biliyor musun doktor;

Bir şey dokundu kalbime, adı AŞK, önce biraz acıttı, sonra sevdim bu acıyı dur bakayım biraz yaşayayım dedim. Keşke girmeseydi demiştim, keşkelerin olmasını istemediğim hayatıma. Varlığı olmasa bilmeyecektim yokluğunu, nereden çıktı bu adam dediğim. Şimdi acımla baş başa, göz yaşlarımda biriktiriyorum onu. Bir gün gelecek onlar da akacak boşluğa ve biliyorum, o gün iyi ki gelmiş ve şimdi iyi ki gitmiş diyeceğim. Çünkü kalbim başka bir rotada, başka bir limanda olacak o gün, biliyorum.

Teşekkür ederim doktor, beni yargılamadan kendimi dinleme ve kendimi bulma şansı verdiğin için. Gerçekten çok teşekkür ederim.

pehito
kurgu, hikaye

16 yorum:

  1. Bu ve benzeri durumlar için kendi kendime geliştirdiğim bir felsefem var. "Ayna gibi olmak" Yani birisi beni ne kadar düşünüyorsa bende onu o kadar, birisi beni ne kadar umursuyosa bende onu o kadar umursarım. Çünkü gereğinden fazlası her zaman zarardır. Aşk hak edene verilmelidir, ne yazık ki bunu öğrenmemiz için önce acı şeyler yaşamamız gerekiyor.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bunu öğrenen nadir insanlardansın öyleyse :) bak bunun için sana katılamayacağım ;) Bu bir öğreti değil bu bir karakter. Bazı insanlar vardır ne kadar zorlasa da kendini, aynı acıyı tekrar tekrar Yaşar. Bazıları da senin gibi şanslı doğar ;)

      Sil
    2. Yok karakter tabiki. Mesela ben bunu daha önce uygulamazdım. Fakat karakterim uygun olmasada kendim ürettiğim bu felsefik görüşü uygulamaya çalışıyorum :) yoksa sonunda ben üzülüyorum :)

      Sil
    3. Ayna gibi olmak... Deneyeceğim denemek isteyenlere de burdan duyurulur :)

      Sil
  2. Üzülmekten korktuğumuz için yargılar oluşturuyoruz kafamızda, hesapsızca yaşayamıyoruz aşkı, benliğimizi tam olarak veremediğimizde en büyük haksızlığı yapmış olmuyor muyuz Aşka? Bırakalım bildiği gibi gelsin O. Belki dikeni batar diye koklamamak olur mu gülü?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Edacım döktürmişsün yine ;) bırakalım acısıyla tatlısıyla gelsin, biz de öyle yaşayalım ki acıları da sevelim..o ilişkide yaşayacağımız mutluluk uğrunaydı bu çekilen acılar...

      Sil
  3. İnsanların hayatına girenler, hayatımız da hepsi parmak izlerini bırakıyor, sevgili olsun, dost olsun. Aynı şekilde biz de onların hayatında parmak izlerimizi bırakıyoruz. Geçmişi unut denir, ama hayatımızdaki bu parmak izlerinden dolayı geçmişi unutmak pek mümkün değil. O parmak izleri ile yaşamasını öğrenmek lazım, aşk acısı çeken karakterimiz, oparmak izini ya silmeye çalışırken sürekli onu hatırlıyor. Vazgeçmek değil belki, ama artık katilinin parmak izi ile yaşamayı bilmeli, kabul etmeli. Yeni insanlar gelecek, yeni parmak izleri. Kimisi çiçekler açtıracak parmak izleriyle kimisi kömür karası bir iz bırakacak hayatında. Çok güzel bir yazı olmuş.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Özlem;

      Yorumlarınla beni çok mutlu ediyorsun. Beğenmene sevindim.

      Sezen Aksu'nun dediği gibi; Ben bu yüzden hiç kimseden gidemem, gitmem. Unutamam acı tatlı hazinemdir.

      Hep hayatımızdalar ve öyle kalacaklar. Haklısın alışmak lazım.

      Sevgiyle kal :)

      Sil
  4. Zor bir durum yazını okuyunca aklıma şu geldi
    Fuzuli'ye sevmenin mi yoksa sevilmenin mi daha güzel olduğunu sormuşlar "Sevmek" demiş. Nedenini de şöyle açıklamış "Çünkü sevildiğinden hiçbir zaman emin olamazsın."
    Çok da doğru söylemiş, ne zaman birine karşı bir şeyler hissetsem bu sözler gelir aklıma.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ne kadar doğru demiş, ben bendeki aşkı biliyorum ama hiçbir zaman karşı taraftan emin olamam :/

      Çok gerçekçi Burcucum :)

      Sil
    2. evet buna ben de katılıyorum. O sanki bir şey hissediyormuş ama hiseetmiyormuş gibi. Ciddi ciddi emin olamıyor insan:/ oysa emin olmayı ne kadar isterdik..:)

      Sil
    3. Şairin Deftari;

      Bir yandan da emin olamamak mı bizi bu kadar yaklaştıran, onu vazgeçilmez kılan diye de düşünüyorum.

      Ahh ah :/

      Sil
    4. Bence seviliyor olma ihtimalimiz..:) her insan bu ihtimale karşı zayıftır bence :)

      Sil
    5. Şairin Defteri

      Bence de ;)

      Sil