27 Haziran 2014 Cuma

GÜVERCİNİN KANADINDAYDIM, AŞIK OLDUM



Beynimin içinde ki sesleri susturmak için verdiğim gayretime son veriyorum. Ne olduysa olmuştu. Yokluğunu inkar ettikçe varlığı değer kazanıp büyüyor, büyüyor, büyüyordu. Bu yazacaklarımın bir şarkısı yoktu, henüz yazılmamış bu şarkının notaları da yoktu. Ama geliyorlardı işte, havada asılı kalıyordu her bir nota onlar harflere dönüşüyor, parmaklarımı ataletinden kurtarıyor ve ekranda beliren kelimelerle anlamlı belki de anlamsız satırlara dönüşüyordu.

Nereden geldim ki ben buraya, geçiyordum sadece. Sonra kitap kokusu aldım, niye şaşırıyorsun sen almaz mısın kitapların seni çağıran kokusunu. Ben alırım. Güvercinlere yem atıyordum sahilde, amacım karınları doysun değildi, bencilce kanatlarının rüzgarını hissedip bir hayale takılıp gitmek istediğim için besliyordum onları. Onlar da memnundu hallerinden ben de memnundum. Hikayeler topluyordum kanatlarından onlar da karınlarını doyuruyordu. İlişkiler de böyle değil mi, hep bir alış-veriş hep bir a-lış bir ve-riş.

Aaaa yooo asla karşılık bekleyerek iyilik yapmam diyenin alnını karışlarım ben, bakarım onun ki kaç karış diğerininkini aşmadığını fark ettiğim an durur beklerim. Ona uzun uzun bakarım. "Niye yalan söylüyorsun lan" derim. Tamam lan biraz abartılı oldu, benim naif bedenime asil duruşuma pek yakışmaz bilirim ama içimden ben de geçiririm böyle cümleler. Sonuçta kibar delikanlıyım.

Neyse bu değildi anlatacağım güvercinlerin kanadında çıktığım yolculuk ve aldığım kitap kokusuydu. Karşımdaydı, ağır ağır çeviriyordu sayfaları, bebek gibi bir yüzü vardı. Durdu siyah saçlarını omzunun gerisine attı ve başını kaldırdı. Bana baktı evet lan bana baktı. Gözlerimin içine derin derin baktı. İçime işledi sanki, dur kızım çekil bak bu bank benim ve amacım sadece güvercinleri kullanmak. Onları kendi bencil emellerime alet etmek demeye kalmadan, güvercinin kanadı kalbimde bir açıldı ve bir kapandı. Ben aşık olmuştum, hem de deliler gibi. Kitap okuyan bir kıza sadece parkta kitap okuduğu için ya da gözlerime derin derin baktığı için, ne okuyordu acaba. Tarzımız aynı mıydı, aynı olmasa ne olacaktı. Kız çok güzeldi. Kurutulmuş sarı papatyalar kadar güzel.

Kurutulmuş sarı papatya görmediysen dert etme, anla işte kız o kadar ender ve o kadar eşsizdi. "Beni beğenir mi acaba" diye içimden geçmedi değil. İçimden geçenler geçip giderken kız da oturduğu banktan kalktı. Kıvanç Tatlıtuğ'a benzer bir çocuğun elinden tuttu, utanmadan bir de öptü onu. Ve gitti. Bana da yazmak kaldı. Yazıyorum işte kız çok güzeldi ve gitti.

pehito

24 Haziran 2014 Salı

KURGUDAN DA GARİP



Dövüş Kulübü'nün yazarı Chuck Palahniuk'dan oldukça ilginç bir kitap. Kurgudan da Garip kitabında okuduğunuz her şeyi adından da anlaşılacağı gibi hayretlerle karşılayacaksınız. Her bir hikayenin gerçekliği sizi kurgunun sarıp sarmalayan sihrinden gerçekliğe çekecek ve siz olayların gerçekliği karşısında büyüleneceksiniz. Gerçek hikayeler her zaman kurgudan daha çekicidir. Yazar da bunu kitabının ilk sayfalarında söylemiş zaten.

Bir şatonun yapımını, filmleri gerçek yaşamlardan satın alan senaristleri, biçer döver parçalama festivalini, kanser hastalarının son günlerini, Montana'da ki Taşak festivalini, seks bağımlılarının terapilerini ve daha bir çok ilginç, uçta yaşayan insanların gerçek hikayelerini okuyacağınız kitap oldukça ilgi çekici.

Bir Dövüş Kulübü etkisi yaratır mı bilemem ama yazar kendini aşmış olduğunu bu kitabıyla da okuyucularına sunmuş ve bahsettiğine göre yazar olabilmek için hem insanlardan soyutlanmalı hem de yaşamlarının içinde olunmalıymış ve bu denge gerçekten zor kurulabilir bir denge ve bu kitapta bu dengenin de nasıl kurulduğunu okuyorsunuz.

keyifli okumalar
pehito

KİTAP             KURGUDAN DA GARİP (STRANGER THAN FICTION)
YAZAR           CHUCK PALAHNIUK 
ÇEVİREN       AHMET ERGENÇ
YAYINEVİ     AYRINTI YAYINLARI

O KADIN



Saçlarını kısacık ilk kez kendisi kesen kadınım ben, elbiselerini kendi diken, yemeklerini pişiren bir kadın ama bahçesine ektiği çiçekleri yeşertemeyen, kokularını içine çekemeyen bir kadın. Onları sulamayı bir gün olsun unutmayan, her yeni güne onlarla konuşarak başlayacağına söz veren, dalında yeni bir tomurcuk görmeyi bekleyen, sadece bekleyenim ben.

Değiştirmek istediklerini bekleyen bir kadın. Peki ya değişirse!  Gün gelir değişir, zamanı gelir değişir diyen bir kadın. Geçmişimde ki çizgiler hangi kremle ne kadar geçer diye, saçlarımı bugün kestim yarına ne kadar uzar diye bekleyen, en çokta o ne zaman gelir diye bekleyen bir kadın.

Tüm çiçeklerinin açmasını o güne saklayan bir kadınım işte. Günden çok geceyi, güneşten çok dolunayı gören kadın. Bir öpücüğe kanmayacak ama o öpücüğe dünyayı değiştirecek kadınım ben. Çok mutluyuz dediğin gün giden kadın. Bahardan çok kışa aşık, beyazdan çok siyahı seven kadınım. Hatırladın mı? Ben o kadınım!

pehito

11 Haziran 2014 Çarşamba

GERÇEKLER ACITIR!


Yine mi seminer, son dakika haber veriyorlar. Koşuşturmaktan nasıl terledim. Iıııh kokmuyorumdur umarım, sanmam. Daha bu sabah duş aldım; deodorantımı ve yeni aldığım Dior Addict parfümümü sabah üzerime resmen boca ettim. Hem ne zaman koktum ki ben. Dur düşünüyorum.

Hımm lisede dönem ödevimi almadığımı son anda fark ettiğim ve 15 km yolu yürümek zorunda kaldığımda. Bizim apartmanda oturan üniversiteli Ahmet'le kapıdaki ilk karşılaşmamızın olduğu gün. İnsan koktuğunu ancak böyle unutulmaz yapabilirdi zaten. Apartmanımıza taşınalı iki hafta olmuştu. O eşyaları taşırken ben onun ve benim olduğum hayal dünyasına derin bir giriş yapmıştım bile. İlk karşılaşmamızda benim mahcup selamıma aldığım yanıt "ııııyyy ne yedin sen, hiç mi banyo yapmazsın!" olmuştu. Yerin dibine işte benim o gün geçtiğim gibi geçilirdi. Ama sonrası "Meltem adın gibisin, yanımızdan esip geçiyorsun. Sen geçiyorsun, mis kokun baki kalıyor" olmuştu.

Yaaa ne günlerdi. Hah açılış konuşması başladı, ne kadar da uykum var. Gece uyutmadı ki velet. Çocuğun mu var, derdin var. Yani güzel tabi ama bazen zor. Her sabah 06.30 da kalkmak zorundayım ve  bütün geceyi uykusuz geçirsen de, kalkıp sabahın köründe işe gitmek zorundasın. Bir de geldi beş yaşına hala "ayağında salla beni anne". Bacaklarımı hissetmiyorum hala. Evet şimdi konunun uzmanı çıktı. Umarım uykusuzluğuma yenilmem. Neyse çok sıkılırsam ıphone'umdan gelen maillerime girerim. Twitter'a, Facebook'a bakarım. Sonuçta ne yaptığımı sadece ben bileceğim.

Yani kırk yaş zor diyorlardı da inanmıyordum. Bütün hastalıklar bu yaşta başlıyor. Şeker, kolestrol ve şu yanımdan ayırmamaya alışamadığım yakın gözlüklerim. En iyisi doktorun dediği gibi yakın-uzak bir arada alayım gözlüklerimi. Neredeyse telefonumla arama bir metre koydum ama yok anacım göremiyorum yinede. Gözlerime kürdan takıp dinlemeye çalışayım adamı. O da ne? Yılmaz Erdoğan mı sahnede? Aaaaa yok değilmiş ama bu ne benzerlik. Bu adamdan tıpla ilgili bilgileri dinlemek ilginç olacak. Acaba ne zaman şiir okumaya başlayacak. Gözlerimin içine bakıp, şiir okumaya başlasa;

bir beyaz kağıda
her şey yazılabilir
senin dışında
güzelliğine benzetme bulmak zor
sen iyisi mi sana benzemeye çalışan
her şeyden
bir gülden bir ilk bir sonbahardan sor
belki tabiattadır çaresi
senin bir çiçeğe bu kadar benzemenin
ve benim
bilinci nasırlı bir bahçıvan çaresizliğim
anlarım bitkiden filan
ama anlatamam
toprağın güneşle konuşmasını
sana çok benzeyen bir çiçek yoluyla

Menopozumun yaklaştığını hissettiğim ve yüzümde zor kabullendiğim çizgilerimin üzerine iyi gidebilirdi bu şiir. Gerçi biricik işiyle çok meşgul eşimden dinlesem, yıllar sonra çok daha anlamlı olabilirdi. Aaaa şimdi hayal ettim de dizlerinin üzerine çökmüş elinde bir adet kırmızı gül, kesinlikle kırmızı gül. Bilir benim en sevdiğim çiçeğin o olduğunu, bilir de akıl edip almaz. Yirmi yıl olunca böyle mi oluyor evlilikler.

Düşünüyorum, böyle değildik eskiden. Nasıl aşık bakardık birbirimize, gören kıskanırdı. Yaaa hep diyorum bir nazar muskası yaptıralım diye ama ona batıl geliyor böyle şeyler. Bana da öyle gelirdi aslında, yaşlanmak orta yaşı geçmek, böyle bir şey sanırım.

Ooohh Yılmaz Erdoğan sırasını savdı. Bu kez bir avukatı taktim ettiler. Daha çok bir opera sanatçısı tipi var kendisinde. Üzerinde siyah takım elbisesi, geniş göğüs yapısı, dağınık kestane rengi saçları, her an dışarı fırlayacakmış gibi görünen gözleri, sanırım guatrı var. Guatr hastalarının gözleri öyle oluyor, bu bilgiye ne ara sahip oldum hiç bilmiyorum. Aman Allah'ım böyle bir adamdan beklenmeyen ince tiz bir ses. Tamam pes ediyorum, kaçtı bütün uykum. Zaten kulaklarımı tırmalayan böyle bir ses de, uyumam pek de mümkün değil.

Nasıl oluyor da bir beden bu kadar zıtlıklardan oluşuyor. Biz çevremizdeki zıtlıklara katlanamazken, bir beden dünya kadar zıtlık bulundurabiliyor. Zıtlıklar, ne güzel bir kelime. Biri olmadan diğeri var olamayacak, varlıkları her zaman birbirine mahkum zıtlıklar. Yani düşünüyorum eşimle benim gibi.

Ben çok konuşurum, o gerektiğinde. Arada da "Melteeem tamam" bu ondan duyabildiğim en uzun cümle. Eksiksiz öznesi ve yüklemiyle. Abartıyor olabilirim ama şu an için hissiyatım bu. Sanırım gece kalkmadığından olabilir sinirim. Ne olurdu biraz da o baksaydı oğlana. Bu kadar uykusuz olmazdım. Sonuçta ben tek başıma yapmadım ya bu çocuğu. Ahaaa bir de neymiş efendim "sabah işe gidecekmiş" hayır sanki ben sabah diskoteğe gideceğim. Bu arada kaldı mı diskolar. Ondan da haberim yok.

Yok yok Meltem gerçekten yaşlandın kızım sen. Diskotek falan, ununu eledin eleğini astın. Baksana yirmili yaşlardaki gençler bile Meltem Teyze diyor sana. Yaaa ben ne zaman taktım yaşlanmaya bu kadar. Yani yaşlandıysam da kırk yıllık hayatıma; bir müdürlük, bir çocuk, bir eş ve güzel dostlar sığdırdım.

Efendim, ne oluyor yaaa???

-Melteeeeemm!!! Kalk hadi okula geç kaldık, sınav var, hadi amaaa.

Ne yani her şey rüya mıydı??

pehito
kurgu hikaye

not: insan yavrusu bloğunun güzel yazılar yazan, günlük hayatını bile oldukça merak uyandırarak yazan yazarı beni 30 yaş mimine davet etmişti. Düşündüm 30 yaş dediğin nedir ki, (benim hikayemde 30 yaş çok genç kaldı) beş yıl 29'da ikamet edersin olur biter. Bunun 40'ı, 50'si, 60'ı var. Her yaşın ayrı bir güzelliği var. Tadını çıkara çıkara ve kabullenerek yaşayalım.

Sıra geldi benim mimlediklerime. Hadi bakalım yaşınızın 30'a yaklaşmasını nasıl karşıladınız ya da nasıl karşılayacaksınız. Var mı şimdiden alınmış tedbirler :)

Ali ÇALIŞKAN
nursel kepekli
oscar favorite
Hayattan Payetler
İlknur Akpınar
Havva Peynirci
Aslı Yılmaz
minik mini
narkoz
Seyma Tanis
Uyuşuk Hayalperest
kahve telvesi
butterfly'ınız
Dördüncü Tekil Şahıs
Sonsuz
dondurma delisi
Anarşi (Son ikiden şüpheliyim yapmış olabilirsiniz, belki de hepiniz çünkü ben çok geç kaldım!!)
:)