28 Mart 2014 Cuma

VE YENİDEN BAŞLASAK


Bazen yollar uçsuz bucaksız uzansa ve biz kaybolsak. 
Bir adamın/kadının kan pompalayan kalbine uzansak ve 
Onun damarlarında dolaşırken bulsak kendimizi.
Bazen yok olsak
Yokluğumuzda bulsak kendimizi
Sarılsak, anlatsak kederleri, sevinçleri 
Sonra sussak
Tüm hüzünlere, bizden gitti dediklerimize sussak 
Ve yeniden başlasak, her şeye yeniden başlasak.

pehito

HAYAL MEYAL SARI 4

hayal meyal sarı 1

HAYAL

"Siyah İnci" diyerek iç çekti Hayal. Hala yaşadığını bilmiyordu ve Hakan'la ilişkisi olduğunu da. Sokakta birlikte bulmuşlardı onu. Bir gözü enfeksiyondan kapanmıştı. Diğer gözü zeytin karası, esmer, biblo gibi bir erkek çocuğuydu o. Açlığı gözle görülür şekilde eritmişti onu. Hayal dizlerinin üzerine çöküp yattığı yerden kaldırıp "adın ne senin" demişti çocuğa ama yanıt yoktu. "Hadi" deyip yerden kaldırdı ve en yakın restorana kadar adeta sürükledi onu. Hakan'a baktı, anlamıyordu, kılını kıpırdatmadan Hayal'i izliyordu.

Sonra sessizliği deldi Hakan'ın sesi "Hadi yesin de götürüp bırakalım, görmüyor musun ne halde" Hayal, Hakan'ın tepkisine anlam veremiyordu. Neden bu kadar uzaktı ve neyin nesiydi bu hal tavır. Herkesin görmediğini görmemeyi mi seçmişti o da. Üzerine basılıp geçilmeli miydi bu insanların. Hayal'e kalsa kendini adardı bu insanlara ve duygularını içine akıtmayı ilk o an öğrendi Hayal. Hakan'a duyduğu yakınlık sinsi sinsi içine doğru eriyip aktı adeta.

Küçük adaşını ve Hakan'ı izledi bir süre daha. Önce Starbucks'a doğru yürüdü, sonra kitapçıya, sonra durdu. Ayaklarını aklından bağımsız kıldı ve mavi renk kadife bir koltuğa yığıldı adeta. Zihni çok yorgundu ve yüreği de öyle. Yeni aldığı sarı cildinin üzerinde Hint'li kadın motiflerinin olduğu RUH SEÇEN kitabını açıp okumaya başladı. 

HAKAN

Hayal'i neredeyse çekiştirip, sürüklüyordu Hakan. Hayal babasını ilk kez o kadar heyecanlı ve telaşlı görüyordu. "Babacığım nereden tanıyor abimi o abla?" Kimi diye sordu Hakan. "Siyah İnci'yi getireceğim dedin ya Hayal ablaya, nereden biliyor onu, bu ilk karşılamanız değil mi? Yoksa babacığım o Hayal senin bize her gece uyumadan önce anlattığın Hayal mi?" diye sordu. Hakan'ın yüzüne kocaman bir gülümseme yayıldı, olumlu anlamda salladı kafasını. "Ben yalnız da gidebilirim babacığım, sen dön istersen" dedi Hayal. 

Hakan büyümüş de küçülmüş kızının gözlerine baktı, elini saçlarında gezdirip "sen ne kadar akıllısın öyle" dedi. Arabaya ulaşmışlardı bile, on dakikalık bir yolculuktan sonra "işte geldik" dedi Hakan. Hayal'in elinden tuttu ve birlikte HAYAL MEYAL SARI ÇOCUK ESİRGEME YURDU'nun kapısından içeri girdiler. 

pehito
kurgu, hikaye

3 SORU ve ÇALIKUŞU MİMİ



İki iyi blog arkadaşım; dondurma delisi ve deeptone beni mimlemiş. İkisine de çok teşekkür ediyorum ve daha fazla ara vermeden, unutmadan yanıtlamak istiyorum ve sorulara geçiyorum.

3 SORU MİMİ

1-Neden blog adın?

Bu aslında yazmaya başladığım, hala devam ettiğim bir hikayenin adıydı. Hepimizin bir aşkı var, olmasını istediğimiz aşk ve sonra gidip ona beğendiğimiz bir bedeni giydiriyoruz. Ya da ben buna inanıyorum :)

2- Hayat felsefeni belirleyen söz nedir?

"Neden bitti demiyorum, sırada ne var diyorum."

3-Kendimle ilgili 3'ü doğru 4 şey? (hangisi yalan okuyan buluyor)

-4 yaşında bir kızım var.
-13 yıl profesyonel dans ettim.
-Gök gürültüsü korkutur beni.
-Aşığım, çok aşığım.

ÇALIKUŞU MİMİ

Bu mimi hazırlayacağımı da daha önce yazmıştım. 2-3 ay önce Çalıkuşu romanını okurken aklıma gelmişti. Bu enfes romanın ilk sayfasında "Dördüncü sınıftaydım.Yaşım on iki kadar olmalı. Fransızca muallimimiz Sör Aleksi, bir gün bize yazı vazifesi vermişti. "Hayattaki ilk hatıralarınızı yazmaya çalışın. Bakalım neler bulacaksınız? Sizin için güzel bir hayat temini olur." demişti." der yazar. Bu güzel bir mim konusu diye düşünmüştüm.

İlk anılarımız nelerdir? Hangi yaşa kadar inebiliyoruz?

İlk anılarımdan biri hayatımda yazdığım ilk şiirimle ilgili. İlkokul 3. sınıftaydım. Okula 5.5 yaşında başladım. Henüz 7,5 yaşındaymışım demek ki. Sınıfımızda bir çocuk vardı, dokuz yaşındaydı ama onu gören, ihtiyarlığın son günlerini yaşıyor diyebilirdi. Yüzü tıpkı yaşlı bir adamın yüzü gibi buruş buruştu, elleri de öyle ve sanırım tüm vücudu. Ona neler olduğunu sorduğumuzda; geçirdiği bir rahatsızlık sonrası yanlış tedavi gördüğünü ve sonucun bu olduğunu ama sonun bu olmayacağını, büyüdükçe genç bir bedene sahip olacağını söylerdi.

Söylerdi, geçmiş zaman, geçen zaman aldı onu bizden. 4.sınıfa geçtiğimizde okula gelmemişti. O yaz veda etmişti hayata ve ben ilk şiirimi onun için yazmıştım. Ne kadar taze kalmış, bugün gibi hissettim acımı. Umarım başka genç bedenlerde yeniden can bulmuştur, umarım hep gülmüştür.

BİTTİ..
pehito

Şimdi ben mimlemeliyim değil mi!

Öyleyse mim miminde yazmadıklarımı ama mim miminin ikincisinde yazacaklarımı mimlemek istiyorum.

kendini dinleyen
matias
Tuxedo
atesinsesi
Dördüncü Tekil Şahıs
İnsan Yavrusu
İlknur Akpınar
Tülay Demirbas
Burcu BAYRAM
MÜGE KÖKLÜ ATİK
KoKoŞ KeLeBeK
Gülev Damgalı
DOĞMADAN ÖLMÜŞ AŞKLAR MEZARLIĞI
Mehmet Osman Çağlar
Muzurella
Keyaki'nin Defteri
Mert Koyutürk

Hadi bakalım kolay gelsin
:)

27 Mart 2014 Perşembe

HEY SEN!



DUYURU

Gözlerinizi dört açıp okuyun emi :) deeptone "bak yayalım bu duyuruyu" deyince, meraklanıp günlük yaşamını samimi içten yazılarıyla bizlerle paylaşan Benguk arkadaşımızın bloğuna ışık hızıyla gittim ama bir o kadar hızlı yazamadım.

Yazısını okuduğumda kendime gelen ilk yorumu düşündüm. Admin Panpa'nın yazarı Abdullah Kara yazmıştı ve sevinçten takla atmıştım (biraz abartmış olabilirim). :) Sonra Tango yapanlarda varmış, benim ki onlarınkinin yanında az kalmış. İzleyici sayınız artar, görüntülenme sayınız artar ama o ilk yorum gelene kadar her şey sayılardan ibaret gibi gelir size. İlk yorum sizi işin gerçekliğine inandırır.

Benden bu kadar, gerisini  http://birvarimbiryokum.blogspot.com.tr/ nin yazarı anlatsın. Ben de onun yazısını aynen yayınlıyorum.
:)

                                            hey sen!


Evet evet sen!
Canımın içi, iki gözüm, kelamımın alıcısı, hayalime ortak!
Ya da sen canım blogger arkadaşım!
Çok mu zor iki satır yorum bırakmak?
Ne zaman kendimizden ve birbirimizden bu kadar uzaklaştık?
Ne oldu da bize başlarda sonsuz desteklerken şimdi bir küser olduk?

Bu bir yorum dilenciliği değildir yalnız bunu belirteyim!
Ama bir gerçek var ki bloglar yorumlar sayesinde gelişir, büyür, olgunlaşır!
Hatalı olabilirim, beğenmiyor olabilirsin, sevmiyor da olabilirsin..
Ama bunu bana yaz ki "hoolleeeyy en bi harika benim" modunda olanlardan sıyrılabileyim..


Evet ben en bi harika yazar değilim! Belki biraz Türkçe'm de kıttır. Ya da sana sıkıcı gelir anlatımım ama bunu bana yaz!
Ürünü anlatıyorum, sana farklı yönleri varsa yaz!
Çok mu beğendin yaz!
Bayılıp bunaldın mı yaz!
Yoksa hepimiz kendimizi tekrar edeceğiz sıklıkla..

Yorumdan kastım "aaayyyiii cııınnııımm" yaz değil elbet.
Bırakalım artık "o beni oraya çağırmadı, bu bana yamuk yaptı" triplerini, bir sıyrılalım bundan..
Burası hepimizin şahsi arka bahçesi, elbette dilediğimizi atar tutarız ama birbirimizden esirgediğimiz 2 satıra ne oldu da gitti bizden?
Hepimiz biliyoruz birbirimizi gizli gizli okuyup burun kıvırdığımızı, gelin yapmayalım bunu, açık olalım, kendimiz olalım!
Ha yazılanlar gerçekten ilgini çekmiyordur anlarım ama düşünceye bu kadar balta vurulan bir ülkede sen benden düşüncelerini ne olur esirgeme ki ben nefes aldığımı bileyim!

Canım okuyucu, yaz kurban olayım yaz! Sen olmazsan ben zaten olamam!
Beni ben yapan sensin, senin yorumların!

Hadi iki gözüm öpüyorum çok, bana yaz...

Sevgilerimle..
 
 
Not: Bu yazıyı bizlere bildirerek ve linklerimizi vererek kendi bloglarınızda da yayınlayabilirsiniz.

 

26 Mart 2014 Çarşamba

mim mimi

Yanlış anlamadıysam severek takip ettiğimiz blog arkadaşlarımızı yazacağız. Mimlerin en zoru bu olsa gerek. deeptone ben roman yazarım demiş Havva Peynirci'ye, gerçekten yazılır diyorum bende :)

kedilievintarzı bloğunun güzel, zevkli ve bir o kadar zarif sahibesi beni de mimlemiş. Çok teşekkür ediyorum Havvacım ve başlıyorum.
:)

Belki bu mim bilmediğimiz blogları takip etme fırsatı da verir bizlere.

Öncelikle bana ilk yorumunu bırakan ve her zaman yardımını esirgemeyen Admin Panpa'dan başlamak istiyorum. Bloğuna girdiğinizde müthiş çizimler göreceksiniz ve ciddi konuları bile kendine ait diliyle mizah katarak anlatmasından hoşlanacaksınız. Ben hoşlanıyorum. Ehe :)

Ve yavaş yavaş blog dünyasını keşfetmeye başladığımda, siyah saçlı buğulu bakışlı, kocaman yürekli, tadından yenmez hikayeleriyle Sahipsiz Cümleler'in sahibesi Özlem'i tanıdım. Pisiciğim benim, elimi uzatsam dokunabilecekmiş gibi hissediyorum, o kadar yakınımda sanki. Seni seviyorum. :)

Anarşi'nin bloğunda başka bir şekere rastladım. Dur bakayım neler yapıyormuş bu dondurma delisi dedim ve bize günlük hayatını en samimi kelimeleriyle anlatan başka bir dünya tatlısı tanıdım. Onunda adı Özlem'di ve şüphe etmeye başladım bütün Özlem'ler mi böyle şeker mi şekerdi. Senide iyi ki tanıdım Özlem'im. :)

Ve Sonsuz unutmadım seni. Ben artık uzun yazamıyorum diyen sonsuz kısa yazılarıyla da anlatmak istediklerini kalbinizde hissettirerek anlatan, her daim sevgisizlikten yakınan bloger arkadaşım. Tez zamanda seni kendine delicesine aşık edecek güzel bir kız diliyorum senin için, pervane olun birbirinizin etrafında ama sen yine de o depresif yazılarını yaz anlaştık mı? Çünkü ben o yazıların hayranıyım. :)

Gel zaman git zaman deeptone'lu günler başlamıştır. Başlamıştır başlamasına ama azıcık yanlış anlaşılmalar ve sürtüşmelerle başlamıştır. Nasıl oldu bilmiyorum, "bırak pehito yargılarını da önyargılarını da" deyip yazılarını okumaya devam ettim. Önce yorum yapmadım, sonra "beni çok kıkırdattın (gülmek)" diyerek yorum yazmaya devam ettim. Bir baktım kocaman kalpli Polyana'nın erkek versiyonu vardı karşımda. Asla sinirlenmez, asla kırılmaz ve sevgiden, dostluktan bahseden güzel yazılar yazar. Ben en çok aklınıza gelmeyecek kelimelere başka anlamlar yüklemesini sevdim. Bir yazısında giysilerin ruhlarından bahsetmişti ve ben o yazıya hayran kalmıştım. :) İyi ki tanıdım seni, iyi ki kesişti yollarımız. Eğer haberi olmayan varsa bir de kitabı var arkadaşımızın Kendisi SADE VE DERİN'in yazarıdır. :)

Bir gece vakti sessizliğin sesini dinliyor, gökyüzünden kayan yıldızları izliyorken bir baktım o yıldız avucuma düşmüş. Karşımda tarifsiz dizeler, her biri yazanı kıskandıran cinsten ve arkasında sonu hep sizi şaşırtan hikayeler ve sonunda onun haylaz yazarı Tolga ve bana İnci Aral'ın kitabını merak ettirip okumama sebep olan Parçalanmış Gülüşler'in sahibi safransarı. Seni tanımakta güzeldi. :)

Şair demişken Bana Dair'in sahibi Ali ÇALIŞKAN seni unutur muyum hiç :) Ali'nin sihirli kelimeleri diyorum çünkü gerçekten öyleler. Hem duygulu dizeler yazıp hem de bir o kadar enerjik ve pozitif olabilmesi beni hep şaşırtıyor. Bazen öyle dizelerle karşılaşıyorum ki kıskanmadan edemiyorum. Ben yazmalıydım demekten kendimi alamıyorum. :)
"Bir kadın ağlarsa, bir çiçek solar. 
Her ağlayışında penceresindeki bir lale güneşe küser. 
Onu ağlatmak kolaydır, birini öldürmek kadar kolay. 
Birini gözünün içine baka baka öldürmek bile kolaydır.
Bilmeden öldürmekse, en kolayı."
Dahası Ali Çalışkan'ın kendi bloğunda..
Heyy iyi ki varsın :)

ZEUGMA biliyorum ki mim cevaplamaz ama yazmadan geçemiyorum :) Çok çok çok kaliteli, sizin hep fikir edinmenizi sağlayacak, araştırmaları sonucu yazılmış bilgi dolu yazılarıyla en sevdiklerimdendir kendisi. Ve hep motive eden yorumlarıyla kendime güvenimin artmasına sebep olmuştur. İyi ki varsın. :)

bücürük ve ben bloğunun sahibesi Müjde Abla'nın bloğunu keşfettiğim gün wouv demiştim. Öyle bir bilgi donanımına ve öyle bir yazma kabiliyetine sahip ki neden bunu daha profesyonel yerlere taşımadığını hep merak etmişimdir. Bence gazetede her gün yazdığınız bir köşeniz olmalı :) Her yeni yazınızda mutlaka bir şey öğreniyorum. Gündemi takip etmek istiyorsanız özellikle siyaseti takip etmek istiyorsanız Müjde Abla'nın bloğu ilk sırada olmalı. :)

Veee moda zamanı , öyleyse Hayattan payetler hayatınızda muhakkak olmalı. Bıcır bıcır, pozitif, içten ve özellikle son zamanlarda verdiği makyaj ipuçlarıyla beni benden alan Hayattan Payetler'in sahibesi iyi ki tanıdım seni. Saçlarımdan dert yandığımda bana hemen çözümlerle geri dönmüştün, bunu asla unutmayacağım ve lütfen senin fotoğraflarını ve kombinlerini gördüğümüz postlara geri döndür bizi. Seviyorum seni. :)

Ve yine ilk tanıdıklarımdan olan ve özellikle son zamanlarda yazdığı ORDAN BURDAN yazılarıyla yüzüme kocaman bir gülümseme yayılmasına neden olan, bloğuna girdiğim andan itibaren kahvenin ve samimiyetin kokusunun buram buram burnuma geldiği Kahve Tadında'nın sahibesi güzel yürekli, ilgili arkadaşım. Senide seviyoruuuum Kahve Tadında :)

Ve buradan başka bir kahveli bloğa geçmek istiyorum. Kahve Molası :) Bence öyle doğru bir isim vermiş ki kendine "kahve telvesi". Neden mi? Yaşamın dibinde kalmış duyguları size öyle bir cümleyle sunar ki, belki sayfalarca yazsanız daha iyi ifade edemezsiniz. Biraz daha vakit ayırabilse yazmaya ya da belki birazcık daha inansa geleceğin en iyi yazarlarından olabilir kendisi ve sen de iyi ki varsın canım :)

Kendime en yakın gördüklerimden biri; maviye iz süren'in sahibesi Bahar. İtiraf ediyorum başlarda anlaşılmaz gelmişti cümleleri. Bir zaman sonra Bahar'ın yazılarını okudukça onun nasıl bir ruhsal derinliğe sahip olduğunu ve içindeki fırtınaların kelimelere ancak bu şekilde dökülebileceğini anladım. Bahar mutlaka bir kitabın olmalı ve ilk alanlardan biri ben olmalıyım, seviyorum seni :)

İşte karşınızda bir Almanya'lı Türk Ahu Kader. :) Son zamanlarda tanıdım seni ama öyle cıvıl cıvıl öyle içten ki adeta içinize işliyor. Ne kadar kısa zamanda ne kadar hayatımdansın, o gülen yüzün daim olsun. :)

İşte bloğuna girip onun kocaman gülümsediğini gördüğümde aynı kocaman gülümsemenin yüzüme yayılmasına neden olan İçimde Kalmasın bloğunun sahibesi ve bununda hakkını vererek, neyse içinden geçen en doğal haliyle okuyana sunan olur gider :) İçimizde Kalmasın Şebnemcim ve olup gitsin. Hayat o vakit daha yaşanılası olur belkide. Seviyorum seniiii :)

Evet doğallığın prensesidir kendisi. Öyle içtendir ki yazıları, oturup karşılıklı kahve içiyorsunuz gibi hissedersiniz. Şu son zamanlarda çok uzun ara verdi, merhaba deyip gidebilirsin diye düşünüyorum ama dinletemiyorum :) Hala kimden bahsettiğimi yazmamışım, bir ip ucu daha; bizi Koreliler'in ve Koreli arkadaşlarının yaşamlarına dahil ettiği yazılarıyla dünyanın en sıcakkanlı insanlarından biri olan MyReal'ın yazarı Aslıcım, senide iyi ki tanıdım canım. :)

Neden kendine bu adı verdiğini hep kendi kendime sordum, niye sana sormadım acaba. Kimden mi bahsediyorum Uyuşuk Hayalperest'ten. Son zamanlarda bizi aydınlatacak bir çok yazı yazdı ve bunlardan sonuncusu  da seçim kağıtlarımızda dikkat etmemiz gereken hususlarla ilgili. Dizi eleştirileri yapan, günlük yaşamını, bazen hayatımızda faydalabileceğimiz püf noktaları veren yazıları da dahil olmak üzere ben o arada yazdığın hikayelerin sayılarının artmasını dileyenlerdenim. :)

deeptone'un bloğunda yazdığı yorumları görüp "hooop neler oluyor orada, burada kalma bana gel, bende sana gelirim" deyip, sıcak kanlılığı ve içtenliğinden etkilenip hayatıma dahil olduğu için en mutlu olduklarımdan minikmini :) Sevdiği videoları, filmleri ve yaşamını bizimle paylaşıp ailemizin bir parçası olan bıcır bıcır bir insan kendisi. İyi ki tanıdım seni :)

Deneyimlediği her şeyi eşsiz dizelere döken bir kadından bahsetmek istiyorum şimdi; Yürekten Kaleme'nin sahibesi Hamiyet Akan. Kendisine de defalarca söyledim bir kitabı olmalı, olmalı, olmalı!! Neredeyse her gün yazan, inanılmaz üretken, bir cümlesi başka hiçbir cümlesine benzemeyen, yaratandan yazma yeteneğini sonuna kadar almış ve bunu layıkıyla kullanan bir şair kendisi. Seni ve dizlerini tanıdığım için kendimi çok şanslı görüyorum :)

Gelelim yeni tanıdıklarıma; narkoz. Yazılarını okuduğumda her şey de seni mi bulmuş demekten kendimi alamıyorum. Bazen kurgu olduğunu düşünüyorum ama değilmiş :) Günlük hayatını samimi içten bir dille anlatan, yazılarından haylazlık akan bir pilot adayı kendisi. Ve anneni nasıl ikna edeceksin bakalım. :)

Şımarımtırak Çikolata :) bir kere çok içten, samimi, içi dışı bir olanlardan o ve yazıları da öyle. Bazen onun yazılarını okurken kız kardeşimi dinliyormuşum hissine kapılıp ne yapabilirim onun için diye düşünüyorum :) Çok samimisin ve bunu hiç kaybetme, doğallığın sonsuz olsun :)

Bir Türk'ün Hollanda ile İmtihanı bloğunun sahibesi Aner. Günlük hayatını, gezilerini, düğününü, gelinliğini her şeyini bizimle en içten şekilde paylaşan blog arkadaşım. İyi ki varsın :)

Ve işte size hem samimiyeti bulabileceğiz hem de tadından yenmez hikayeler okuyabileceğiniz bir adres Ucuz Roman E. Gelip Ceee diyorsun ya en çok onu seviyorum haberin olsun. :)

Oscar'a dair her şeyi bulduğum, ne izlesem dediğimde gözüm kapalı önerdiği filmlerden birini izleyebileceğim, samimi içten yorumlarıyla bloğumu şenlendiren Alper Sağlam'ın bloğu Oscar Favorite en kaliteli bloglardan biri. Severek takip ediyorum ;)

Sadeleştirilmiş kelimelerini dizelere döken, içten samimi arkadaşımız Seyhmus Pamuk'un bloğu s-pamuk.blogspot.com severek takip ettiklerimden :)

İşte böyle, her biriniz ailem gibi oldunuz. Ve muhtemelen yazıyı okuduktan sonra "ah ...... yazmayı nasıl unutmuşum" diyeceklerim olacaktır çünkü hep oluyor :) Onları not edip bu yazının ikincisini yazacağım SÖZ :) Kırılmayın olur mu :) Tanrım daha şimdiden bir sürü isim geliyor aklıma ama sırtım ağrıdı, gidip yürümem lazım :) Sizi seviyorum ve iyi ki varsınız :)








22 Mart 2014 Cumartesi

RUHUMDA ÇALINAN MELODİLER



Bir ben mi duyuyorum, her hareketin bir melodisi var gibi. Hayatımızda attığımız her adımın, her eylemin bir melodisi var sanki.

Bazen rock müzik gibi, istemsizce savurur ruhunu o duygudan başka bir duyguya, hırpalar seni. Rainbow Kill'den The King'i duyarsın. Önce elektro gitarın sesi gelir kulağına ve sallanmaya başlarsın, bırakırsın kendini akışa. Bütün enerjinin tükendiğini hissedersin ve güvendiğin kollara atmak istersin kendini. Yavaş yavaş çalınır kulağına Lara Fabian'dan Je T'aime, parmak uçlarına yükselir uçmaya başlarsın tutarsın bir adamın/kadının elini bulutların üzerinde dans edersin, öpüşürsün onunla ve karışırsınız birbirinize. Bir huzur ki yayılır içinize, bırakıp gitsin istemezsin.

Ne diyordum, her eylemin her duygunun bir melodisi var sanki, yoksa bir ben mi duyuyorum o sesleri.
.
pehito

21 Mart 2014 Cuma

TEK


Uzandım tuttum yalnızlığın elini, 
"Bak artık, yalnız değilsin" dedim. 
O da bana "sıfır artı sıfır ne yapar" dedi, 
Yanıtı çok açıktı "sıfır" dedim. 
Öyleyse iki yalnız bir araya gelip, kalabalık olmaz dedi. 
"Peki" dedim. 
Onu aksine inandırmak istemedim ve aksine inanmayı da.

pehito


ÖZGÜRLÜK İÇİN, BİR OY


Demokratik, laik, hukukun, adaletin olduğu bir ülkede yaşamak için lütfen sandığa gidin lütfen oy kullanın. Bir oy demeyin.

Özgürlük, içindeyken anlaşılabilen bir olgu değildir; gece istediğin saate kadar dışarıda kalabiliyorken, mini eteğinle de baş örtünle de erkek arkadaşının elini tutup sokakta rahatça dolaşabiliyorken, sandığa gidip seçme hakkını kullanabiliyorken, kaç çocuk doğuracağına karar verebiliyorken, interneti dilediğin gibi kullanabiliyorken, twitter ya da facebookta bir hesap açıyorken ve o hesabın kontrolü sadece senin elindeyken SEN ÖZGÜRSÜN ve bütün bunların değerinin farkında değilsin. 

Çünkü doğalımız olmuştur sahip olduklarımız ama her biri teker teker elinden alındığında işte o gün anlayacaksın, diyeceksin ki BEN ÖZGÜRMÜŞÜM. Ne çok elimde tuttuğum varmış neleri kaybetmişim ve hoşlanmayacaksın tutsaklıktan.

İşte bu yüzden gidin oy kullanın, gidin söyleyin ŞEÇEN BENİM, sen SEÇİLENSİN!!!

Sevgilerimle
pehito

18 Mart 2014 Salı

AYNADAKİ BEN



Biri 1800'lü yılların sonu 1900'lerin başında yaşamış Olive ve 2000'li yılları yaşayan Amanda. İki kadının aralarına giren bir asra rağmen hayatları bir noktada kesişir.

Amanda'nın eline 100 yıl öncesine ait bir günlük geçer. Bu günlükle Olive'in hayatına şahitlik eden Amanda ve okurken bizim şahitlik edeceğimiz Amanda'nın hayatı ile önlerine gelen zorluklarla nasıl mücadele ettiklerini, kaderlerini değiştirişlerini, mücadelerini, sunulana değil sahip olmak istedikleri hayata nasıl ilerlediklerini ve bir asırda belkide çok fazla bir değişlik olmadığını okuyacağınız güzel bir roman AYNADAKİ BEN.

Hikaye kurgu olarak, giriş ve gelişme olarak çok akıcı ve sürükleyici ama hikayenin bitişini çok daha erken görebiliyorsunuz. Daha çarpıcı bir son bekledim diyebilirim.

keyifli okumalar
pehito

Yazar              STEPHANIE LEHMANN
Kitap               AYNADAKİ BEN
Yayınevi          EKSİK PARÇA YAYINLARI
Sayfa Sayısı     477

11 Mart 2014 Salı

#berkinelvan bugün veda etti hayata


Kafamın içinde daha önce hiç hissetmediğim bir ağırlıkla ne olduğunu anlamadan yere yığıldım gözlerim karardı ve hayatımı dondurdular, henüz 14 yaşındaydım.

15. yaşımı hastanede karşıladım. Annem uyanmamı fısıldarken kulağıma, sizleri de anlattı bana. Hastaneye gelmişsiniz ama kusura bakmayın kalkıp size hoş geldiniz diyemedim. Üç mevsim geçti, ben ışığı bir kez daha göremeden.

269 gün sonra uykum daha da ağır bastı ve başka bir yolculuğa çıkmaya karar verdim. Bu gün son günüm oldu. Benim için burada bitti her şey ama sizin için yeni başlıyor.

Tabi ki bilmiyorum Berkin Elvan bunları mı hissetti veda ederken. Yaklaşık dokuz ay hastanede komadaydı ve bekledik uyanmasını, annesine babasına yeniden sarılmasını. Bir çocuğun veda etmesi daha da etkiliyor insanı. Hem de hak etmediği bir şekilde. İnsanlara direk tutulup ateş edilmemesi gereken bir gaz fişeğinin ona isabet etmesiyle.

Gezi Direnişiyle ilgili düşüncelerimi daha önce de paylaştım bloğumdan. İçimden bir sürü kötü söz geçiyor ama yakıştırıp kendime söyleyemiyorum. Şunu diyeceğim; alın milyon dolarlarınız sizin olsun ALIN ama bizim insanımıza dokunmayın. Yediniz yediniz bitiremediniz ülkeyi. Elinize Ethem Sarısülük'ün, Mehmet Ayvalıtaş'ın, Berkin Elvan'ın, Ali İsmail Korkmaz'ın ve Abdullah Cömert'in kanı bulaştı. Gidin yıkayın ama bilin ki temizlenmeyecek.

Biz rahat uyuyoruz ya siz??
Seçimlere çok az vakit kaldı, gidin oy kullanın, bir oy demeyin, ne değişecek demeyin ve bu gidişe ortak olmayın!!!

pehito

HAYAL MEYAL SARI (3)



KADIN

"Senin adın ne?"
*Hayal
Donup kaldı o anda zaman. Konuşmak istiyordu ama kelimeler direnişe geçmiş dökülmüyordu dudaklarından. Aklından bir orman, binlerce masal, göç eden kuşlar, okyanus geçti, sonunda öyle bir yere geldi ki asılı kaldı zamanda düşünceleri.
*Babamın gençliğine çok değer verdiği bir bayan arkadaşının adı benim adım. Belki bu sebepten kardeşlerimin arasında en çok beni sever babam. Dile getirmez bunu ama ben bilirim en çok beni sevdiğini. Sizin adınız ne?

"Hayal" diyebildi kadın. O an çok yabancı geldi sesi kulaklarına. Küçücük kalmıştı, minicik hissetti kendini. Zamanın içine karışmış kendi değil gibiydi. Bir siyah oldu, bir beyaz ne diyeceğini bilemedi. Ağlamak istiyordu, sevinçten mi yoksa hüzünden mi geldiğini bilmeden. Arkasına bakmadan koşmak istedi ama ayakları zeminle bir olmuş gibiydi, yapamadı.

*Ne güzel bir tesadüf, bakar mısın babacım hayatında üç tane Hayal tanımış oldun şimdi."
Hayal başını kaldırdığında Hakan'la göz göze geldi. Bakışlarında yılların birikmiş soruları vardı ve bilmiyordu soruların cevabı onu daha mı mutlu edecekti ya da hüznün denizine mi gömecekti.

ADAM

Soluğu kesilmişti Hakan'ın, bilemedi nereden başlayacağını. Hayal'le görmezden geldikleri aşkından mı başlamalıydı anlatmaya yoksa durup yaşadıkları anımı açıklamalıydı.

Hayal'in soru soran gözlerine baktı, teselli etmek ister gibi uzattı elini ve Hayal'in koluna dokundu. Hala eskisi gibi hissettiğine emindi. Geçen yıllar Hakan'ın hislerinden eksiltmemiş aksine kalbindeki yangını körüklemişti.

"Yarım saatlik bir işim var, lütfen beni karşıdaki Starbucks'da bekle. Lütfen sana anlatacaklarım var, bir şans ver ve beni bekle. Hayal'i bırakıp geleceğim." Küçük kız bir babasına bir de Hayal'e bakıyordu. Olup bitene anlam verebilecek kadar büyümemişti henüz. "Baba bu kitabı alacak mısın bana?" dedi. Hayal küçük kızın elinden aldı kitabı ve "Bu sana benim hediyem olsun" dedi. Zafer aralarına girmeden unutamadığı aşkını ve küçük kızını izledi. Bir ara ikisinin arasına girip dilek tutmayı düşündü, sonra kendiyle alay edip savuşturdu düşüncesini.

"Bekleyecek misin?" dedi Hakan, küçük bir kedi yavrusu gibi kendine sokulan kızına sarılırken, Hayal önce Hakan'a sonra küçük adaşına baktı ve bunu o küçük kıza yapamayacağını düşündü. "İşe gitmem gerek" dedi, günlerden pazar olduğunu unutmuştu. Hakan gülümsedi ve Hayal'i en zayıf noktasından vurdu. "Sana Siyah İnci'yi getireceğim" dedi. "Siyah İnci mi, ne saçmalıyorsun sen" dedi. Bu kez öfkeliydi sesi.

"Lütfen bekle" dedi Hakan, "yarım saat sonra buradayım" diyerek uzaklaştı Hayal'in yanından. Hayal arkalarından bakarken, düşüncelerine yetişmekte zorlanıyor ve kalbinin derinliklerine gömdüğü hayaletle baş etmeye çalışıyordu...

pehito
kurgu, hikaye
görsel googledan alıntıdır
4. BÖLÜM

10 Mart 2014 Pazartesi

İKİ KİŞİLİK YALNIZLIK


Gerçek bir yaşam öyküsünden yola çıkılarak yazılmış bir roman İki Kişilik Yalnızlık. Birbirlerini gördükleri an aşık oldu Zehra ve Zafer. Zehra bir bankada çalışıyordu Zafer ise tıp son sınıf öğrencisiydi. Birlikte bir yola çıkmaya karar verdiler, evlendiler, upuzun bir yolu birlikte yürümeye başladılar.

Zamanın getirdikleri ikisinide değiştirmeye başladı, giderek birbirini tanıyamayan iki yabancıya dönüştüler. İçinde aşkı, duygusal ve fiziksel şiddeti, tarikatları, insanların dini inançlarının nasıl kullanıldığını da okuyacağınız kitap sizin anlık öfkelenmenize, neşelenmenize ve hüzünlenmenize neden olacak duygusal bir roman.

Kitap               İKİ KİŞİLİK YALNIZLIK
Yayın Evi         ALFA YAYINEVİ
Yazar              SİNAN AKYÜZ
Sayfa Sayısı     336

keyifli okumalar
pehito

8 Mart 2014 Cumartesi

YAĞMUR SONRASI


Size ait bir yaşam kurduğunuzu ve her şeyi geride bıraktığınızı düşünürken, bir gün elinize ulaşan mektupla unuttum dediğiniz anılarınızın hiçte düşündüğünüz kadar uzak olmadığının farkına varırsınız.

Anne ilerleyen yaşında bir mektup alır ve o mektupla 1942 yazına, Bora Bora adasına geri döner. Evlilik arefesinde olan Anne 2. Dünya Savaşı'nda adaya hemşire olarak gider ve adada asker olarak bulunan Westry Green' e hesapsızca kalbini kaptırır. Aldığı mektupla o aşkın ve adadayken şahit olduğu cinayetin kapıları tekrar aralanır. Soluk soluğa elinizden bırakamayarak okuyacağınız başarılı bir kitap.

Bora Bora'yı ziyaret etmeye hazır mısınız...

Keyifli okumalar
pehito

Kitap                     YAĞMUR SONRASI
Yazar                     SARAH JIO
Yayın Evi               ARKADYA YAYINLARI
Sayfa Sayısı           347